sadece bir şans?|Bölüm 13|

130 14 16
                                    

Beni depo gibi bir yere getirmişti. İkimizin de kıyafetleri toprak,ter içindeydi.
Etrafı incelemeye başladım. Burası temiz diyemezdim ama en azından oturacak koltuk vardı. Boris koltuklara doğru ilerledi. Koltuğun yanında küçük bir Komodin vardı. Oradan bir tane telefon çıkardı ve bir numarayı aradı.

Bir gözü hala bendeydi. Numarayı tekrar aradı, açıldı.

Boris "Neden bir anda kaçtınız?! ... Depodaydım... Yanımda... Tamam, hızlı gelsin... O iş bende" dedi.

Telefonu kapatıp eski yerine koydu. Burası saklanmak için yedek yer gibi birşey. Yedek yer ne? Salak mısın ya? İçimdeki diğer Siyona'cım lütfen sus. Sanırım biri bizim yanımıza gelicekti. Çok fazla uzak değildik ama yinede kaçabilirdim. Hiç düşünmeden koşmaya başladım. Direk beni takip etti. Ormana doğru koştum. Sessizce küfürler ediyordu.

Ağaçların arasına gireceğim sırada arkadan elini belime geçirdi. Kurtulmak için çabaladım ama olmadı. Beni o şekilde kaldırıp geri geri gitmeye başladı. Deponun geniş bir kapısı vardı ve sonuna kadar açıktı. İçeri girince beni itip kapılara yöneldi. Birini kapattı diğerini, biraz açık şeklinde bıraktı. Kurtuluş yok.

İçerisi karanlık olmuştu. Küçük bir pencereden başka bir ışık kaynağı yoktu. Kolumdan tutup beni koltuğa doğru götürdü. Koltuğa oturdum. O ise yayılarak oturmuştu. Bir eli benim kolumu tutarken diğeri ayağının üstünde duruyordu. Kolumu sıkmıyordu ama yavaş yavaş sıkmaya başladı. Bana yaklaşıp yine aynı şekilde ama daha az yayılarak oturdu. boş boş ileriye bakıyordu.
Sessizliği bozmak için konuştum.

"Kim ile konuştun ve burada mı kalıcaz?"
Dedim.

"Burada yalnız kalıcaksak olur, kalırız ama istemiyorsan farklı bir yere gideceğiz. Gelly ile konuşuyordum."

"Gelly, buraya mı gelicek?"
"Korkma seni yemez."

Yüzümü ekşiterek "korkmuyorum, Luke." Dedim.

"Luke? O ismi uzun zamandır kullanmıyorum."

Siyona;"Sana daha çok Boris yakışıyor ama saçını kumrala boyarız ve Luke deriz."

Güldü. Yavaş yavaş hoşlanıyorum gibi geliyor. Mun varken o kimiş ki? Onu izlemeye başladım. Boş boş karşıya bakıyordu. Hareketlendi. Daha çok yanıma yaklaşıp ayağının üstüne koyduğu elini belime diğer elini, sırtımdan geçirip diğer eli ile birleştirdi.
Başını omuz girintime soktu. Hareket edemedim. Düzensiz bir şekilde nefes alıp veriyordu. Ondan uzaklaşmak istiyordum ama hareket edemiyordum. Yalancı, hareket edebiliyorsun. Susar mısın, gıcık Siyona'cım? Elim ile onun saçları ile oynamaya başladım. Şekil verip sonra tekrar bozuyordum.

"Umut verme." Dedi. Ne?

"Ne?"

Boris cevap vermedi. Umursamadan oynamaya devam ettim. Yaklaşık 10-15 dakika boyunca onun saçları ile oynadım. Kokusu çok güzeldi...

"Çikolata'ı çok mu seviyorsun?" Dedi.

"Evet, severim. Bunu nereden çıkardın?"

"Kokun..." Dedi.

Ben tam onun koksunu düşünürken o benim kokumdan bahsetti. Neyse.

"O iş bende, dedin telefonda konuşurken. Ne işi?" Diye sordum.

"Benim ağzımdan birşey çıkmaz. Boşuna uğraşma."

"Ne olucak ki? Hadi lütfen, lütfen, lütfen..."

"Uyumak istiyorum. Gelly, gelince beni uyandır."

Tam bu sırada dışarıdan motor sesleri geldi. Gelly gelmiş olmalı.

The Uncanny Counter//Kötü Ruh Vers.//Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin