◇7◇

2K 383 739
                                    

Medya ile dinlerseniz sevinirim bunu dinlerken yazdım bölümü♡

°○°

"Neden benimle bu kadar ilgileniyorsun?"

Jisung'un sorduğu soru ile donup kalmıştım. Bunu nasıl açıklayabilirdim ki? Daha yeni tanışmıştık ona nasıl hemen "BİZ RUH EŞİYİZ! SEN BENİM EŞİMSİN" diyebilirdim ki...

"Bir nedeni mi olması gerekiyor?"

Jisung başını olumlu anlamda salladığında bir kurtuluşum olmadığını anlamıştım.

"İlla ki bir şey duymak istiyorsan şöyle açıklayayım. Seni sürekli görüyordum, kasabada çokça adını duydum ve tanışmak istedim"

"Bu kadar mı yani?"

"Evet, bu kadar"

"Sadece garip geliyor... sen bir prenssin ve ben sadece kasabada yaşayan bir genç"

"Yani? Konuşmamız için bir engel mi bu?"

"Değil mi?"

Gülümsedim. Kendini benden alçak bir konumda gördüğü için çekiniyordu. Ayrıca konuşma şeklinede oldukça dikkat ediyor ve kelimelerini doğru seçmeye çabalıyordu.

"Bak Jisung, benimle konuşurken rahat olmanı istiyorum bana bir prens gibi değil arkadaşım gibi yaklaşmanı istiyorum tamam mı? En azından yanlızken."

Kararsız görünüyordu.

"Peki, deneyeceğim."

"Peki o zaman sana bir teklifim var."

"Hm, teklif mi?"

"Yarın benimle yemek yemek ister misin?"

°○°
(Jisung)

Kasabanın tamamen dolu olduğu akşam saatlerinden birindeydik. Elimdeki poşete bir iki tane daha atıştırmalık ekledikten sonra evden çıkmıştım. Minho'nun dün yaptığı teklif oldukça hoşuma gitmişti. Birbirimizi tanımamız için zaman ayırmaya çalışıyordu. Aklımda hala soru işaretleri olsada çok kurcalamamaya karar vermiştim.

Elimdeki poşet ile birlikte geçenlerde dilek balonlarını uçurduğumuz yerin ilerisinde ki kayalık alana doğru adımlıyordun. Minho orada buluşmamızı önermişti. Açıkçası güzel bir fikirdi çünkü hava oldukça güzeldi ve tatlı bir esinti vardı.

Kayalıklara geldiğimde gördüğüm manzara karşısında gülümsemeden edememiştim. Büyük bir kayalığın üstünde serili bir örtü ve üstünde oturan Minho. Kayalıklardan dikkatlice geçerken en sonunda yanına varmıştım. Minho duyduğu adım seslerim ile bana döndüğünde ayağa kalkmıştı. Gülümseyip elini bana uzatmıştı.

"Hoş geldin"

Uzattığı elini tutup yanına doğru geçtim. Elimdeki poşeti yavaşça örtünün üstüne bıraktığımda gözlerimi bana bakan kahvelere çıkardım.

"Hoş buldum. Erken gelmişsin"

"Çok değil bende biraz önce geldim zaten"

"Oh, bekletmediğim için sevindim."

Söylediğim şey ile aramızda başka bir konuşma geçmezken ellerimiz hala beraberdi. Kahve gözleri gözlerimde dolanırken ben de onu incelemiştim. Yine uzun pelerinini giymiş ve kırmızı saçlarının üstüne kapşonunu örtmüştü.

king's crownHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin