Göz kapaklarımın aralanmasıyla acı bir darbe eşlik etti bedenime. Başıma inanılmaz bir ağrı hakimken mantıklı düşünemiyordum, bu ağrının sebebi neydi, sebep olan kişi kimdi?
Sanırsam yatağımdaydım, ancak eve geldiğimizi hatırlamıyordum. Yoksa evde değil miydik? Kendi yatağım sandığım yer başkasının yatağı olabilir miydi ya da ben sarhoş olup başkasıyla yatmış olabilir miydim? Ceylin ve Beril'in beni odama getirmiş olması durumu da olasılıklar arasındaydı tabii.
Başımı hızla iki yana sallayarak kendime geldim. Zihnimdeki kapalı kapılar birer birer aralandı, hatırlıyordum.
Başıma sert bir darbe almıştım, daha sonra ise bilincim tamamiyle kapanmıştı. Gittiğim gece klübünde kim bana bunu yapabilirdi ki?
Sırtımı dikleştirdim, ayaklarımıysa yataktan aşağı sarkıttım. Ayaklarım yerle buluştuklarında buz kesmiş, irkilmeme neden olmuşlardı.
Şu an emin olmuştum. Burası benim odam değildi. Odamda, yatağımın yanında pofuduk, pembe bir halı bulunurdu ve o halı burada değildi.
Bir umut yatağımın yanındaki komodine uzanmaya yeltendim. Elimle uzunca yokladım, fakat ahşap komodinim de şu an burada değildi.
Telaşla ayaklarımı buz gibi zemine yerleştirdim. Tedirgin adımlarla odada gezinmeye başladım.
Bir adım daha ilerledim, ahşap sandalyeye takıldığımda sendeledim ve aceleyle tutunacak bir yer aradım.
Bulamadım.
Birkaç küfürü tanımadık odaya savurarak yeri boyladım. Tam bir faciaydım, bir insan nasıl yürümeyi beceremezdi.
Tahta parkeye çarptığım dizimi avucumla sararak söylenmeye koyuldum. Benim mızmızlanmalarımın arasından sert zemine çarpan bir ayakkabı sesi yankılanıyordu. Bu ses hızla nefeslerimin daralmasına sebep oldu.
Kendimi yabancı gördüğüm odaya bir kapı gıcırtısı eklendi, fakat bu gıcırtı odaya oldukça tanıdıktı. Ben böyle düşünüyordum.
"Uyuyan güzel," diye seslendi bir adam. "Burada olduğunu biliyorum prenses, benden saklanma." Bir kez daha zevkle fısıldadı.
Korkudan titrediğim esnada sırtımda bir el ve ensemde ılık bir nefes hissettim. Ben neredeydim? Lanet girsin böyle işe!
𝐛𝐢𝐫 𝐡𝐚𝐟𝐭𝐚 𝐨𝐧𝐜𝐞"Off kızlar, ikinizin de sevgilisi var diye benim de bir sevgilim olmak zorunda değil," derken oturduğum yerden kalkmıştım. "Ayrıca sevgilim olmuyorsa bana talip olmadığından değil, ben istemediğimdendir." kıkırdayarak dolabı açtım ardından kendime yiyecek bir şeyler aramaya başladım.
Ceylin alaycı ses tonuyla, "Umarım ki öyledir Lavin, yoksa senin peşinde koşanın haddi hesabı yok." diyerek o da bir kahkaha patlattı. Ardından Beril araya girdi, "Hey kızlar artık hazırlanmaya başlamazsak ilk üniversite yılımızın ilk dersine geç kalacağız." diye söylendi. Ah olamaz, sohbete dalmışken ben bunu tamamen unutmuştum.
Kızlardan ayrılarak birlikte kaldığımız evdeki kendi odama doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Dolabımı hızla açtım, kış geldiği için kendime yeşil renkte uzun kollu kalın bir kazak ve bir kot pantolon seçtim. Tabii ki boynuma da yeşil renkte bir atkıda almayı unutmadım. En sevdiğim renkti yeşil...
⚔️
Sonunda üniversitenin önüne gelmiştik. Ceylin ve Beril'le birlikte kapıdan girdiğimizde gördüğüm uzun mu uzun boylu, orman gibi bir baktın mı içinde kaybolacağın cinsten yemyeşil gözleri ve saçları sağ tarafa doğru özenlice taranmış olan adamı gördüğümde nefesimi tuttuğumun farkına bile varmamıştım. Ben o adama dalıp gittiğimi hiç fark etmemişken, Beril ve Ceylin sırıtarak beni izliyorlardı. Ta ki o adam yanıma gelip "Merhaba, kızlar nasılsınız?" diyene kadar.
Anında başımı iki yana sallayarak kendime geldim. O adama "Bayım biz tanışıyor muyuz da bize nasıl olduğumuzu soruyorsunuz?" diye bir soru yönelttim. Bana afallamış gibi bakan adam, gözlerini benim üzerimde uzun bir süre gezdirdikten sonra arkasını dönerek yürümeye başladı. Hafif hafif -ve ayrıca hayatımda gördüğüm en güzel- adımlarla giderken arkasından "Merak etmeyin yakında tanışacağız." gibi sözler sarf ettiğinde ben de ardından, "Merak etmiyoruz adını bilmediğim ukalâ adam" diye söylendim. Daha sonra tek duyduğum ise benim daha çok sinir olmamı sağlayan gülme sesiydi.
Beril, "Haydi kızlar yürüyün bizim sınıfımız dört kat yukarıda." daha sonra saatine bakarak, "Şuan anca asansöre binerek yetişebiliriz çünkü derse son 2 dakika kaldı" dediğinde hep birlikte koşmaya başladık. Tabiki her zamanki gibi ben "Şu ukalâ adam bizi konuşmaya tutmasaydı kesinlikle yetişebilirdik." söylenmeye başladığımda ikisi de yanımda yoktu. Ben söylenmeye dalmışken onlar asansöre binmişti, ben ise asansörün önünden geçip gitmiştim.
⚔️
Zor da olsa sınıfımızı bulmuş ve birkaç dakika geç olsa da kendimize birer yer bulup oturmuştuk. Tam başımı kapının olduğu tarafa doğru çevirmiştim ki o esnada o ukalâ adam içeri girmişti. Ayrıca "Merhaba gençler, ben Eflah sizin 'doğa ve bilim' dersi öğretmeninizim." diyerek kendini tanıtmıştı. N-ne yani? Bu ukalâ adamın ne garip bir ismi vardı böyle.
Şimdiden bu dersten nefret etmeye başlamıştım. Zaten zor bir dersti bir de bu Eflah denilen adamın derslere girmesi daha da çok nefret etmeme neden oluyordu.
Ceylin sırıtarak, "Lavin, sanki sen şu yeni öğretenimizden bir hoşlanmaya başladın," dedi. Kaşlarımı çattım, "Ceylinciğim sanırım elimde kalmak istiyorsun, bu kadar zorlama,"diye hiddetlendim. Bakışlarımı ona diktiğimde daha fazla konuşmayarak susmayı tercih etti. Ardından sırtına bana dönerek sekerek uzaklaştı.
⚔️
Evin anahtarını çantamın en dibinden çıkarmaya çalışırken arkamdan bir ses duydum. Arkamı döndüğümde o Eflah ukalâsı karşımda dikiliyordu. "Senin burada ne işin var Allâh'ın belası adam beni takip mi ediyorsun? , ayrıca derste bana attığın bakışların da hesabını bana vereceksin." söylenirken onun yeniden afallamasına sebep olmuştum. 'Gerçi karşımda kim olsa Eflah gibi afallardı ama neyse konumuz bu değil.'
Kendine geldiğinde "Yardım etmek istemek de mi suç oldu şimdi?" bana bir soru yöneltti. "Bana yardım etmek için takip mi etmen mi gerekiyor bay ukalâ" hâlâ çantamda anahtarı ararken verdiğim cevaba "Ben bu binaya yeni taşınan o kiracıyım." diyerek kendini savunmaya başladı.
'Ah tabi ya bu doğru olabilirdi, yakın zamanda bu binada bizim çok sevdiğimiz Sevgi teyze vefat etmişti. Onun oğulları ise yakın bir zamanda Sevgi teyzenin oturduğu daireyi kiraya vermişlerdi.'
Şu lânet anahtarı sonunda bulmuştum ve kapıyı anahtarla açmayı başarmıştım. 'Oh sonunda be'. "Çok sağol bay ukalâ ama artık gördüğün gibi yardıma da ihtiyacım kalmadığına göre bir daha görüşmemek üzere." diye söylenerek içeri girip kapıyı yüzüne kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşes Katliamı
FantasyÜniversite öğretmenin bir krallığın dükü olsa ve seni kaçırıp orada düşes olmanı teklif etse, mükemmel bir şey değil mi? Haydi birlikte hikayenin içine bir giriş yapıp öğrenelim. Gerçekten mükemmel mi?