Daha önce kalbimin bu kadar hızlı attığını sanmıyordum. Yerinden çıkacakmışçasına atan kalbim, şifa odasına girdiğimizde daha da hızlanmıştı. Bir an olsun kalbimin bu hıza dayanamayıp duracağını hissetmiştim.
Odadaki, yumuşak olduğu ufak bir bakışta bile anlaşılan yatakta yatan Nixie bandajlar içerisindeydi. Acınılası bir haldeydi, ona asla acıyacağımı düşünmezdim.
Pembe saçları düzensizdi. Kendimi affettirmek için bir şeyler yapmalıydım. Sevgili dükümün haklı olduğunu anladığımdan beri vicdan azabı çekiyordum. Şifa odasının kapısını hâlâ kanlar içerisinde olan ellerimle araladım, hızla kendimi odadan dışarı attım.
Dükümle kaldığımız odanın kusursuz kapısının önüne geldiğimde koridorun sonundan hızla koşarak dönen bir kadın gördüm, en azından gördüğümü düşünüyordum.
Ama bu nasıl olabilirdi? Bu saraydaki tek pembe saçlı kişinin Nixie olduğunu sanıyordum. Ayrıca gördüğümü sandığım kişinin muhafıza benzer bir hali yoktu.
Odaya girdiğimde en son çıktığımda dağınık olan yatağımızın toplanmış olduğunu fark ettim. Yatağımın yanında duran yıldız motif işlemeli tarağı sıska parmaklarıma sıkıca yerleştirdim. Odadan çıkacağım esnada yatağın üzerinde daha önce fark etmediğim bir not buldum.
Sevgili Lavin,
Benden ne kadar hoşlanmadığını biliyorum, ancak kardeşimin iyiliğini düşünmeliyim. Bu yüzden seninle konuşmak gerekiyor. Saray'ın silah atölyesinde bekliyor olacağım. Gelmen dileğiyle,
NixieBu olamaz! Nixie bana not bırakmış olamaz. Onun daha az önce şifa odasında olduğunu görmüştüm. Ayrıca yanında Urien varken kalkıp gelemezdi. Uyanmış olduğunu dahi sanmıyordum.
Parmaklarımı mürekkebin üzerinde gezdirdiğimde, kusursuz el yazıyla yazılmış olan yazılar yayılmaya başladı. Henüz daha kurumamışlardı. Bu da demek oluyordu ki daha yeni yazılmıştı.
Bu gerçekten Nixie'dan başkası olamazdı, gördüğüm pembe saçlı kadın da bunu kanıtlıyordu. Elimdeki tarağı notu okumak için bıraktığım yatağın üzerinden aldım. Hızla odanın aralık olan kapısından kendimi sarayın uzun koridorlarına attım.
Şu an korkuyor olmam normal miydi, bilmiyorum. Eğer bana bu notu yazan Nixie ise şifa odasındaki kimdi? Adımlarımı sıklaştırarak sarayın silah atölyesini bulmaya çalışıyordum.
Uzun uğraşlar sonunda büyük ve işlemeli bir kapıyla karşılaştım. Kapının üzerindeki duvarda büyük harflerle 'SİLAH ATÖLYESİ' altındaysa, 'Muhafızlar, dük ve Düşes hariç giriş yasaktır.' yazmaktaydı.
Kapıyı aralamaya korksamda artık açmalıydım. Derin bir nefes aldım ve elimle kapının kolunu sıkıca kavradım. Kapı açıldığında gördüğüm şey ile birlikte elimdeki tarak avuçlarımdan kayıp gitmişti.
Titriyordum, gördüğüm şeyle birlikte şiddeti artan titrememi durduramıyordum. Bu Nixie'ydi. Ama çok farklıydı, daha önce tanıdığım Nixie'ye benzemiyordu. Elinde uzun ince, ucu oldukça sivri bir kılıç vardı. Arkası dönük olmasına rağmen bunu anlayabiliyordum.
Sırtındaysa her an tetikte olan bir yay bulunuyordu. Bu yayla yapabileceği tek bir hamle benim sonum olabilirdi. Daha sonra duvarlar dikkatimi çekti. Her yer bıçaklar, hançerler, yaylar, kılıçlar ve daha önce görmediğim birçok ölümcül silahla doluydu.
Nixie, pamukşekerimsi saçlarını savurarak bana döndüğünde artık emindim. Bu Nixie'ydi, ama nasıl? Yüzünde çizik izi dahil hiçbir iz yoktu, ama ben ağzını yarmıştım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşes Katliamı
FantasyÜniversite öğretmenin bir krallığın dükü olsa ve seni kaçırıp orada düşes olmanı teklif etse, mükemmel bir şey değil mi? Haydi birlikte hikayenin içine bir giriş yapıp öğrenelim. Gerçekten mükemmel mi?