Sabah uyandığımda dükümün kollarında yatıyordum. Onun mükemmel kollarında! Resmen bana huzur veriyorlardı. Kollarımı esnetmek için germeye başladım. Düküm bana doğru eğilip, boynuma bir öpücük kondurdu. Ardından, "Günaydın, ay parçam!" diyerek benim tamamen ayılmamı sağladı.
Esnemem bittikten sonra düküme doğru gülümsedim, "Günaydın düküm." dedim. Ancak çok açtım. Dün akşam dükümle vakit geçirmekten yemek yemeye vakit bulamamıştık. İkimiz de bir süre birbirimizin gözlerine baktıktan sonra, "Saat çok geç oldu düşesim. Yemek yemeye ne dersiniz?" derken o da kollarını germeye başlamıştı.
Tam da beklediğim soru buydu. Bir an hiç sormayacak sanmıştım. Bir anda atıldım, "Tabii olur düküm! Ben de çok açıkmıştım." fazla tepki vermiş olabilirdim. Ama eğer yemek yemezsem ölecektim sanırım. Birlikte yataktan indik ve kapıya doğru ilerlemeye başladık. Kapıya geldiğimizde düküm duraksadı. "Düşesler önden!" diyerek, aynı anda yüzüne her zamanki muhteşem, kimsede bulunmayan o tebessümünü yerleştirdi.
Önden geçtiğimde, düküm de arkamdan gelmeye başladı. Daha sonra yanıma doğru atıldı ve elini uzattı. Elini hiç bırakmak istemezmişcesine sıkıca tuttum. Sarayın o upuzun eski, açık kahverengi duvarlara sahip koridorlarından geçiyorduk.
O sırada karşıdan bizim olduğumuz yöne doğru gelen o güzel pembe saçlı -aynı bir prenses gibi olan- kızı gördüm. Yanımızdan geçerken, Urien'ın başıyla selam verdiğini gördüm. Urien'ı elinden çekiştirerek anında durdurdum, kendime engel olamadım ve sordum. "O kadın kimdi düküm?", ben bir o kadar sinirli bir şekilde sorsam da Urien anlayışla benim sorumu yanıtladı.
"Kız kardeşim, Nixie." dediğinde afallamıştım. NE! URİEN'IN BİR KARDEŞİMİ Mİ VARDI? Bana neden bundan bahsetmemişti. Ayrıca beni sevdiği hakkında da yalan söylüyordu. Bunun hesabını sormak istiyordum ama vazgeçtim. Çok açıkmıştım. Daha sonra elbette soracaktım.
Karşımızda koskoca yemek salonu duruyordu. Ve de dükümle bizim için özel olarak yaptırılmış yemek salonu. Kendimi daha önce bu kadar özel hissetmemiştim. Anında gözlerim dolmuştu. Ağlayacak gibi olsam da yanımda tüm görkemiyle duran düküm bunu fark etmeden gözlerimi ovaladım ve derin bir nefes aldım.
Birlikte karşı karşıya romantik bir kahvaltı yapmıştık. Urien'ın karşımda duran yemyeşil gözlerine bakmaktan pek yiyememiştim. Her zerresi kendini bana çekiyordu. Biri resmen bana büyü yapmıştı.
⚔️
Birlikte sarayın uzun ve büyük kapısından çıktık. Sarayın bahçesindeydik. Dışarısını gördüğümde ağzım apaçık kalmıştım. Gökyüzünde uçan garip yaratıklar çok korkunç görünüyorlardı. Düküm de benim şaşırdığımı fark etmiş olacak ki bana doğru bakıyordu, ben de ona sorma ihtiyacı duydum. "Düküm havada uçan yaratıklar da nedir?" benim sorumu her zamanki gibi anlayışla cevapladı.
"Onlar şuan bulunduğumuz krallığı koruyorlar. Sizin dünyanızdaki kızıl akbabalara benzeyen bir tür yırtıcı kuş.", kendimi o kadar garip bir yerde hissediyordum ki inanamazsınız. Daha sonra etrafı daha detaylı incelemeye başladığımda Urien, "İstersen buradan sana daha fazla bahsedebilirim." böyle bir istekte bulunması muhteşemdi. Burayı çok merak ediyordum.
Tabii ki kabul ettim. Burada kahinler ve büyücülerin bulunduğunu söylemişti. Büyücüler gerçek miydi acaba? Yoksa bizim dünyamızdaki gibi sahtekâr mıydı? Böyle bir diyar varken bunun da gerçek olabileceğinizle saymak mümkündü elbette.
Urien birşey hatırlamış olacaktı ki birden birşey mırıldanmaya başladı. "Düşesim seni birkaç saat yalnız bırakmak zorundayım. Kardeşimle buluşmak için anlaşmıştım. Ancak seni fazla bekletmeden geleceğim." yüzüm düşmüştü. Birlikte o kadar çok eğlenirken, bunu söylemesi hoşuma gitmemişti. Ama tabii ki her zaman benimle olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşes Katliamı
FantasyÜniversite öğretmenin bir krallığın dükü olsa ve seni kaçırıp orada düşes olmanı teklif etse, mükemmel bir şey değil mi? Haydi birlikte hikayenin içine bir giriş yapıp öğrenelim. Gerçekten mükemmel mi?