5. UMUDUN İLK KIVILCIMI

13 2 0
                                    

Madrigal-Kelebekler

(...)"İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer... Ne olursa olsun..."

(...)"Hayat sahiden yaşanmaya değmeyecek kadar küçüklükler ve bayağılıklarla dolu!.."

~Sabahattin Ali (İçimizdeki Şeytan)


İnsanlar her sabah rutin olarak uyanır, o günkü işlerini halleder, akşam olduğunda ise ertesi gün yeniden aynı şeyleri yapacaklarını bilerek o güne son verirlerdi. İçlerinden yalnızca bazıları -düzenli bir işi olmayanlar, çocuklar ve 'Dünyaya bir kez geliyoruz!' kafasında olanlar- haricinde hepsi bu döngüyü sürdürürdü.

Ve bu insanların, sürekli aynı döngüde ilerlemek dışında bir ortak noktaları daha vardı. Hemen hepsi hayatları alışılagelmiş bir monotonlukta akarken önemli bir detayı unuturdu:

Ölüm.

Yalnızca dört harften ibaret olan bu kelime, bir insanın bütün hayatından şüphesiz daha kısa ancak daha kesindi. Ne denirdi?

Ölüm kalıtsaldı...

Herkesin hayatında kesin olan tek şey olmakla beraber ya unutulan ya da görmezden gelinen bir gerçekti ölüm. Her hikayenin bir finali olurdu ve akılda kalan en net kısım da daima finaller olurdu.

Ve ben de o finalin içindeydim.

Hissediyordum, soğuğu ve üzerimdeki ağırlığı. Başarmıştım, sanki hiç var olmamış gibi yok olacaktım kısa sürede.

Hani derler ya, ölüm anında insanın hayatı gözlerinin önünden geçer diye. Benim de anılarım gözümün önündeydi şuan ve fark etmiştim ki ben hiç yaşamadan ölüyordum. Her anımda ya kan ya göz yaşı vardı. Ne bir başarı, ne bir mutluluk... Belki çocukluğumda vardı, ama o günleri hatırlayamadıktan sonra var olmasının da bir manası yoktu.

Etrafıma baktığımda beni yalnızca karanlık karşılıyordu. En çok korktuğum ama her kabusumda sığındığım yegâne şey... Sesler duyuyordum ama öyle uzaktı ki ne olduğunu anlamak zordu, mırıldanma gibi geliyorlardı kulağıma. Hoş, duymak da istemiyordum artık.

En son ne yaşandığını hatırlamaya çalıştım. Tüm olanlar puslu bir görüntü şeklinde kafamda dönüp duruyordu. Düşüncelerimi toplayamıyordum. Ölüm böyle bir şey miydi?

Birden vurulduğum an, yalnızca birkaç saniye için gözümde belirdi. Sergei'nin buz gibi ifadesi ve düşünmeden o tetiğe basışı... Sonrası yoktu. Ardından bir sarsıntı hissettim. Neler oluyordu? Vücudum şiddetle sarsılıyordu ama ben hareket bile etmiyordum ki? Beynim daha fazla bunu sorgulayamazken kendimi karanlığa teslim ettim.

AYAZ'DAN

"Neler oluyor!?"

"Bilmiyorum! Şok geçiriyor olmalı!" diye telaşla konuştu Gonca.

"Ne şoku, ne anlatıyorsun!?" diye sordu Koray. En az onun kadar endişeliydi.

"Bilmiyorum, tıp okumadım farkındaysan!" diye çıkıştı Gonca.

"Acele et!" diye bağırdığımda arabayı süren Turgut bana dönmeden yanıtlamıştı "Elimden geleni yapıyorum!" Deniz'in vurulduğunu öğrendiğinde bizimle gelmişti. "İçeride neler oldu artık biriniz anlatsın!" diye gürlediğinde orada yaşananları hatırlamak daha fazla öfkelenmeme sebep oldu.

ACILAR VE UMUTLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin