İmdat, imdat yok mu kafamızı yakalıcak?
Arabayı valeden aldırıcak
Bu gece ben kullanmıcam.
İçeriye girdiğimde Samsun'daki mekana benzer şekilde süslemeler ve ışıkla, şarkı dışında, yaşadığım kısa süreli bir dejavu hissi sonrası ana dönüp etrafıma bakınmaya başladım. Ortamda Taner'in o zamanki halleri gibi kendinden geçmiş, çılgınlarcasına dans eden bir sürü insan vardı. Bu kadar insanın arasında Serkan'ı nereden bulacaktım, bilmiyordum. Piste baktım. Pistte değildi, tabii ki! Etrafıma bakınıp loca şeklinde ayrılmış yeri bulmaya çalıştım. Samsun'daki mekanı bildiğimden buradaki locanın mantığını bulmakta zorlanmamıştım. Merdivenleri gözlerimle izleyip koridoru takip ettim. Koridorun sonunda korumalar vardı. Hatta iki korumadan biri tanıdıktı. Sinan. Sinan burada olduğuna göre Serkan da buralarda bir yerlerde olmalıydı. Değilse bile gelecekti. Bakışlarımı balkona dikip orada onu görmeyi diledim ama onu görmeyi başaramamıştım. Öyleyse onun yanına gidecektim. Ama önce... Tuvalete gitmem gerekmişti. Hayır, aklınıza hemen o konu gelmesin. Bu sefer tuvalete gitme sebebim kendime çekidüzen vermekti. Tuvaleti bulup içine girdiğimde buranın diğer yere göre daha temiz olduğunu fark ettim. Serkan uyarımı dikkate almış ve belli ki kuzenini tuvaletlerin temizliği konusunda uyarmıştı ya da ben hayal gücü yüksek bir insandım ve her zaman yaptığım gibi kendimi fazla önemseyerek sadece kafamda kuruyordum. Makyajımı tazeleyip düzleştirilmiş saçlarıma baktım. Pembe elbisemle bir peri kızı gibi görünüyordum. O an, bir gece kulübünde peri kızı gibi görünmenin iyi olup olmadığını kestiremedim. Keşke çıkmadan önce elbisemi Mine'ye gösterseydim. Aman, neyse! Bugün 17 Haziran'dı ve ben doğum günü kızıydım, kimse bana hiçbir şey söylemezdi. Bir peri kızı gibi olmak istiyorsam, öyleyse bir peri kızı olabilirdim. İçten içe kendimle konuşurken kızların bir ismi anmasıyla çaktırmadan onlara dikkat kesildim.
"Turgay Ayazdağ, bunun hesabını verecek! Tanımazlıktan geldi, beni; almadı locaya! Kimsin sen, he! Kim? Geri zekalı!"
Süslü kız, ortalığı ancak tuvaletteyken ayağa kaldırabiliyor; korumaların korkusundan olsa gerek dışarıda hiçbir hamlede bulunamıyordu. Tuvalette volta atıyor, manikürlü tırnaklarını bozmadan arada sırada lavabonun kenarlarına küçük dokunuşlarla yumruk atarmış gibi yapıyordu. Dünyada bunca dert varken bunu dert etmiş olması gerçekten mantıksız ve çocukçaydı. Kızın yapmacık tavırlarına daha fazla katlanamayacağımı anlayıp kapıya doğru yanaştım. Omzumu silkip kızın hareketlerinden sıkılarak oradan uzaklaştım. Tuvaletten çıktığımda bir anlığına durmuştum. Beynim olayları yeni algılamış, üstün empati yeteneğimle içerideki kızın yaşadıklarının görüntüsünü başrole beni koyarak gözlerime yansıtmıştı. Ya Serkan da beni tanımazlıktan gelirse. Locaya almazsa... Kendisi benim okul yemeğime kafasına göre emrivaki yaparak gelebilmişti, ben bir tepki vermemiştim... Ya o verirse... Kaygıcı kişiliğim kendini ortaya çıkarmış ve yüzlerce kötü ihtimali bir sinevizyon gösterisi olarak önüme sunmuştu. Başımı iki yana savurup düşüncelerimi ortalığa dağıtmayı denedim. Böylelikle şu ana odaklanabilmiştim. Neler yaşanabileceğini harekete geçmeden öğrenemezdim. Korkmanın hiçbir yararı yoktu. Rezil olursam da olurdum, bu insanları bir daha hayatımın neresinde görecektim ki? Bir cesaret, duruşumu dikleştirip tıpkı o gecedeki gibi o kızların özgüveniyle yürüyüp koridorda ilerledim. Sinan etrafındaki insanların üstünde gözünü gezdiriyor, olası bir tehlike olup olmadığını kontrol ediyordu. Başını çevirip beni gördüğünde bakışları sertleşip kaşları çatıldı. Beni bu şehirde de gördüğüne şaşırmıştı. İçinden muhtemelen başımın belası diye geçiriyordu. Yanına yaklaştığımda başını yana eğip derin bir nefes aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVENTURİN
General FictionTemiz ve berrak bir geceydi. Yıldızlar kendi arasında sanki hangimiz daha parlak diye aralarında yarışıyorlardı. Şehirden bu kadar ışık yansırken yıldızlar nasıl bu kadar güzel görünebiliyordu? Hayat vardı, umut vardı, insanlar mutlu olmak için bir...