kitapta üç gündür niye aktifim biliyor musunuz çünkü cumaya kadar bitirmem gereken üç kitap var ve okumayı ertelemek için kendime bahane bulmam gerekiyor.cuma
saat 12.13ali
yuşadüşme hissinin verdiği irkilmeye başını sıradan kaldırdı ali. birkaç saniye nerde olduğunu hatırlamaya çalıştıktan sonra saate baktı. öğle arasındaydılar. etrafına göz gezdirdi. sınıf kalabalık değildi. ön sırada oturan nazlı, utkuya soru anlatıyordu. en arka dörtlü ise bugün oldukları denemenin cevaplarına bakarken oldukça hararetliydi.
"anasının amı d'dir o soru. bu paragrafı yazanı sikeyim ben."
"boş ver kanka sınavda çıkmaz böyle soru."
"zaten hiçbir şeye vaktim yetmiyor bir de virgüllü sayıyla işlem yapmamı istiyor benden orospunun evladı"
"sınavda böyle de çıkmaz kanka sal"
"nerden biliyorsun sen de kardeşim o çıkmaz bu çıkmaz allah allah."
"hissettim kanka."
"al o hislerini dür bük ana-"
"dur!"
istemsizce gülen aliyle şaşkın gözler ona döndü. üç saniye süren anlamsız bakışmadan sonra ali boğazını temizleyip üzerine yattığı denemeye baktı. kafa dengi yayınları. ilk sayfası bile açılmamış kitapçığa baktıktan sonra iç çekti. bu uyku sorunu halletmesi gerekiyordu çünkü böyle giderse daha sonra toparlamanın zor olacağını biliyordu. denemeyi genelde akşamında evde çözüyordu fakat küçük bir kardeşiniz varsa üç saat boyunca sessizliğin sağlanması zordu. zaten sıralamada nerede olduğunu da evde çözdüğünde bilemiyordu.
denemeyi çantasına koyarken gördüğü siyah karton paketle duraksadı. sabah geç kaldığı için verememişti şimdi vermesi gerekiyordu. paketi çantasından çıkarıp ayaklandı. kapıdan çıkıp on adım ilerdeki sınıfa doğru yürürken onun sınıfının da kalabalık olmamasını umdu. önünde durduğu kapının koluna uzanırken hareketleri oldukça yavaştı.
açtığı kapıyla sınıfa adımını attı. tamam kalabalık olmasını beklemiyordu ama bomboş olacağını da düşünmemişti. en azından yuşanın sırasının nerede olduğunu sorabilmesi için bir kişinin olması gerekiyordu. biraz canı sıkıldı, ya da sıkıldığını sandı. sıraların arasında gezinirken yuşanın çantasını hatırlamaya çalıştı. pek başarılı olduğu söylenemezdi. açılan kapının sesiyle arkasını döndü.
yuşa gördüğü bedene şaşırsa da o an bunu belli etmedi. istifini bozmadan askılıklara giderken -aslında çantasındaki suyu için gelmişti ama alinin sırasını öğrenmemesi gerekiyordu- aklına bugün mont giymediği geldi. içinden yaratabildiği bütün küfürleri sıralarken önüne uzatılan paketle aliye baktı. yeni uyandığını belli eden gözleri içten kızarmışken göz altları sanki dünden biraz daha mordu.
"sırama koyacağını söyledin."
"bulamadım."
"aynı zamanda bulacağını da söylemiştin."
"sözümün eri değilmişim demek ki."
"ben eriyim ama, sırama koymadan kabul etmeyeceğim."
yeniden montlara yönelen yuşayla ali uzunca nefes verdi.
"biz dün niye buluştuk?"
"bunun konuşmasını yaptık sanıyorum ali. verdiğim cevaplardan memnun olmaman benim sorunum değil. ben de seninkinden olmadım zaten."
yuşa bir saniyeliğine alinin gözlerinde pişmanlığı gördüğünü sandı.
"onu demiyorum. buluşmanın asıl amacını soruyorum."
"e tamam işte lan cevap ayn-"
"yuşa kitabını getireceğim diye tutturdun kitapsız geldin buluşmaya amına koyayım."
fark ettiği şeyle gözleri kocaman olan yuşa hızlı bir hassiktir çekti.
"doğru lan ben onu nasıl unuttum."
kitabı almak için çantasına doğru ilerleyen yuşa alinin oyununu yutmuş gözüküyordu. çantasından kitabı çıkarıp aliye verdikten sonra sırasına oturduğunda aklına gelen şeyle aliye döndü.
"hadi ben unuttum, sen niye sormadın kitap nerde diye?"
sözünü bitirip çantasının yan gözünden aldığı suyu diklerken bu sırada ali yüzündeki, zaferin sırıtmasına engel olamayarak yuşayı cevapladı:
"ben de unutmuşum."
"ne sırıtıyorsun sen?"
ali daha da sırıtarak oturan yuşaya doğru eğildi. bir eliyle yuşanın oturduğu sandalyenin üstüne tutundu. diğer elindeki paketi ise sıranın altına koyarken karşısındaki çocuğun gözlerinin içine bakıyordu.
"sıranı buldum."
geri çekilmeden hemen önce gözleri, su içtiği için ıslak olan yuşanın dudaklarına yarım saniyeden daha kısa bir süre takıldı. suratındaki gülümseme de bu sebeple silinmiş oldu. hemen geri çekildi. elindeki kitabı sıkarak sınıftan çıkarken kendine sövüyordu. kapıda karşılaştığı çocuk şaşkınca içeri girdiğinde yuşa hâlâ aynı şekilde duruyordu.
az önce ne yaşandığını anlayamamıştı. aslında pek bir şey yaşandığı da söylenemezdi ama kendini aşırı garip hissetmişti ve daha önce böyle hissettiğini hiç sanmıyordu. alinin gözlerinin dudaklarına kaydığını hatırladı. midesine kramp girer gibi oldu. saçmaladığını hissetti. o anı kafasından uydurduğuna kendisini inandırmaya çalıştı.
"şşşt alo. noldu lan anana mı sövdü çocuk? transa girmişsin. çağırıyorum duymuyorsun da."
önüne dikilen çocuğa baktığında üstüne çok düşünmeden cevapladı:
"keşke anama sövseydi."
bu ikiliye texting yazmak daha zor gerçekten. düz bölüm sevmeyenlerden özür diliyorum.
