on altı

1.7K 111 37
                                    



nasıl yani

cuma
saat 15.40

ali
yuşa




ali saate bakarak okulun bitmesine kalan saniyeleri saymakla meşguldü. sıfır dedikten birkaç saniye sonra kulaklarını dolduran zil sesiyle ellerinin titremesini bastırmaya çalıştı. beethoven-für elise. artık bu müzikten nefret ediyordu.

aynı zamanlarda yuşa zilin sesini duyar duymaz ayaklandı. eşyalarını çoktan toplamıştı. montunu askılıktan alıp giyinmeden, öğretmenden bile önce sınıftan çıktı ve dokuz adım ötede olan alinin sınıfına yürüdü. kapıda onu beklemeye başladı.

ali daha fazla vakit kazanmak için masanın üstündeki eşyalarını yavaşça topluyordu. bugün hiç uyuyamamış haliyle bütün dersleri dinlemişti. kalemlerini de çantasına gelişigüzel attıktan sonra askılıktan montunu alıp giyindi. sınıfta kimse kalmamıştı. dışarı doğru yürürken yuşanın buluşmayı unutmuş olabileceğini umdu. umutları kapıya vardığında kayboldu.

"biraz daha içerde kalsaydın. az bekledim böyle."

bu alinin kitabı aldığı günden sonraki ilk yüz yüze konuşmaydı. haliyle hâlâ biraz gerginlik vardı.

"uyuyordum ya kusura bakma"

'hayır uyumuyordun' demek istese de demedi yuşa. uyumuş olsaydı gözleri kızarık olurdu çünkü.

okuldan çıktıklarında hava hafif çiseliyordu. ali kapüşonunu kapatsa da yuşanın montunun bir kapüşonu yoktu. hızlıca 5 dakika uzaklıkta olan metroya yürüdüler.

okul çıkışı olduğundan oldukça kalabalık olan metroda köşeye geçip ayakta durdular. ali metronun köşesine yaslanırken yuşa bir yerden tutunmuyordu. aslında bakarsanız buna gerek bile yoktu çünkü metro o kadar kalabalıktı ki herkes birbirine yaslanıyordu.

"artık küçük bir şehirde yaşamak istiyorum."

"bayburt?"

"o kadar küçük değil."

metronun durmasına yakın bir kadın geçmek için yuşayı ittiğinde yuşa düşmemek için ellerini karşısındaki alinin omzunun biraz üzerine koydu. geri çekilecekken içeri giren yolcularla bunu pek başaramayıp üstüne aliye daha çok yaklaşmak zorunda kaldı.

"ben bu filmi izlemiştim."

sırıtarak konuşan aliye baktığında aklına o günün gelmesine mani olamadı.
gözleri istemsizce alinin dudaklarına kayacakken kafasını kaldırıp yukarı baktı. ardından yutkundu.

"nerdeyiz?"

"ivedik."

beş durak daha böyle gitmeleri gerekiyordu. ali her ne kadar dalgaya alıyormuş gibi gözükse de titreyen ellerini gizlemek için onları montunun cebine sokmuştu.

aralarındaki boy farkı nedeniyle alttan yuşaya baktı. daha doğrusu yuşanın çenesine. yuşa hâlâ metronun tavanını izlemeye devam ediyordu. ordaki birkaç beni gördü. dikkatli bakılmadığında görülmeyecek kadar küçüktü. bir iki kısa tüy çenesinin hemen altındaydı. yuşa babyface olarak nitelendirilen bir çocuktu ve henüz sakalın s'si yüzünde bulunmuyordu. gerçi alinin de ondan çok farklı olduğu söylenemezdi. sonunda boynu ağrıyan yuşa kafasını indirince gözleri alininkilerle buluştu.
ali panikleyerek konuştu:

"çenenin altında sivilce var."

yoktu.

yuşa eliyle çenesini okşadı.

dokuza kadar onHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin