otuz bir

1.5K 145 128
                                    



merhaba

perşembe
saat 12.30

ali
yuşa



elindeki, yemekhaneden aldığı, elmanın son parçalarını ısırırken bir adım ilerisindeki çocuğu takip ediyordu ali. mustafa önce onu zorla yemekhaneye götürmüş sonrasında ise yine zorla sınıflar arası oynanan voleybol maçlarının final maçına götürüyordu.

spor salonunun turuncu kapısını açtıklarında birçok kişinin konuşmasıyla oluşan uğultu kulaklarını doldurdu. elindeki elmanın koçanını önünden geçtiği çöpe fırlattıktan sonra tribünlere ilerleyen mustafayı takip etmeye devam etti. üçüncü sıraya oturduklarında gözleri sahada ısınan oyunculara takıldı. karşısındaki emreyle paslaşan yuşayı gördüğünde gözlerini kıstı. yuşa voleybol takımının kaptanıydı. bunu aliye söylemişti fakat üstünden uzun bir süre geçtiğinden unutmuştu ali.

"yuşa sikecek analarını."

konuşan çocuğa çevirdi kafasını ali. kaldırdığı parmağıyla yuşayı gösterdi mustafa.

"bak şurada, lacivert tişörtlü çocuk. saçları hafif dalgalı olan. okulun voleybol takımının kaptanı. sınıf takımının da."

"tanıyorum onu."

"nerden?"

"boş ver."

üstelemedi mustafa. alinin de anlatmaya mecali yoktu zaten. ısınmayı bitiren takım hakemin sesiyle daire oluşturup ellerini birleştirdi. okullarının adını bağırdıklarında alinin tek odağı yuşaydı. zaten sahada onun dışında pek birini tanıdığı söylenemezdi. yuşa ellerini çekerken kendisine bakan gözleri karşıladığında şaşırdığını gizleyemedi. sınıftan çıkmayan çocuk maçını izlemeye mi gelmişti?

alideki gözlerini yanında ona bir şeyler anlatan mustafaya çevirdi. istemsizce kaşları çatıldı. tekrar aliye baktığında alinin, karşı takımdan mustafanın gösterdiği bir çocuğa baktığını gördü. çalan düdükle gözlerini onlardan ayırmak zorunda kaldı.

"bak şu da başbuğ, karşı takımın kaptanı."

ali içinden gelen gülme isteğine engel olamadı o an.

"başbuğ mu? babası kurt muymuş?"

mustafa da güldü onunla beraber. sonra işaret parmağını dudağına bastırdı.

"şşhhh! gülme ayıp. arkadaşım o benim. babası ülkücü sadece."

ellerini dudaklarının üstüne getirip hayali bir fermuar çekti ali.

"kendi de öyle mi?"

"yok la süt çocuğu bu."

"kaçıncı sınıf onlar?

"11, 11-c."

kafasını salladı ali. bakışlarını önündeki takımdan çekip karşı taraftaki takıma çevirdiğinde bir saniye kadar yuşanın bakışlarını karşıladı. sert gözüküyordu yuşa. gözleri öyle bakıyordu etrafa. belki maçlarda genel tavrı böyledir diye çok takmadı ali onu.

dokuza kadar onHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin