BÖLÜM ÜÇ: KAN MÜHRÜ

60 16 5
                                    

Birinci Kısım

"Verilen asla geri gelmeyecek"

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın iyi okumalar 🌸

"Bu yaptığın çok sorumsuzca bir hareketti kleo darna." Makamına girdiğimden beri kraliçenin azarlaması bitmemişti. Hayatım boyunca zaten yeterince bir kraliçe tarafından azarlanmıştım. Hem de Esna'nın tahmin edemeyeceği, sınırlarına erişemeyeceği çok daha beter bir kraliçe tarafından; annem tarafından. Bunlar artık bana sadece bir kulak vızıltısı gibi geliyordu. Onu dinliyormuş gibi yarım saattir sürekli olarak başımı sallıyordum.

Labirentten çıktıktan sonra adrenalinden kusmuştum. Kesinlikle yaşadığım en iyi an sayılmazdı. Özellikle de beni o şekilde bulanın Komutan Derek olduğunu düşünecek olursam, kesinlikle yüz kızartıcı bir andı. Beni bulur bulmaz tekrar benden nefret eden, bana lanetli gibi davranan -haksız sayılmazlardı- şifacıların yanına ordan da kraliçeye getirmişti. Hepsini de üzgünüm prenses görevim bu diyerek yapmıştı. Başımı iki yana sallama isteğime karşı çıktım. Ondan bir beklentim olduğuna inanması saçma geliyordu. Yakınım değildi, ailemden değildi hatta onu tanımıyordum bile. Sadece bir askerdi ama sürekli beni kırabileceğini düşünüyordu.

Bir de kafamın içindeki ses vardı tabi. Labirentten çıkınca bittiğini sanmıştım ama şu an kafamın içinde konuşmaya başlaması bana hiç yardımcı olmuyordu. Ayrıca hep orada olduğunu düşünüyordum. Labirentten çıkınca bence pusuya yatmıştı. Yani o da kustuğumu görmüştü. Bir yenilgi daha eklenmişti haneme. Hayatta kalma konusunda ben sıfır ses bir puandı, rezillik konusunda da ondan önde olduğuma emindim. Bunu saymayı bırakmazsam başka yenilgiler ekleneceğine de emindim.

"Esna hiç susmuyor. Başım ağrıdı." Keşke ona cevap verebilseydim. O zaman daha anlaşılır ve mantıklı olurdu ama hayır, ona cevap veremiyordum. Belki de zehirlenmiştim ve o bir halüsinasyon eseriydi. Bu pek ala olabilirdi tabi şifacılara gitmemiş olsaydım. Zehirlenseydim bunu anlarlardı. Her ne kadar favori arkadaşları olmasam da böyle bir bilgiyi krallıktan saklamazlardı. Onlar için kötü bir şekilde değerliydim.

Bu ses kraliçeyi nerden tanıyordu, ismi ile hitap etme cesaretini nasıl gösteriyordu zerre kadar fikrim yoktu. Gerçi bana olan tavrını düşünecek olursak kesinlikle nazik biri değildi. Belki de sadece sesten ibaret bir yanılgıydı. Belki, dur. Kaşlarım havalandı. Zihin gören olabilirdi. "Aptal kız, sen ne zaman akıllanacaksın?" Dişlerimi sıktım. Gerçekten aptaldım. Düşündüğüm şey imkansızdı. Benimle dalga geçiyordu. Zihin görenler yüzyıllardır görülmemişti. Ayrıca benimle bu şekilde iletişim kurması mümkün müydü, bilmiyordum. Başımı kendime acıyormuş gibi iki yana salladım.

"Sen beni dinliyor musun?" Gözlerim odaya girdiğim andan itibaren kraliçenin üzerindeydi. Bu da bir azarlanma taktiğiydi. Sadece dikkatimi onda tutarak kendi zihnimde kendimi meşgul ediyordum. Çoğunlukla kendimi boğuyor ya da kitaplardan satırlar okuyordum. Bugün ilk seçenek hüküm sürüyordu. "Dinliyorum, kleo darina." Kraliyet lisanından aramızda konuşulan tek kelime buydu. Prenses ve kraliçe. "Yani reddediyorsun öyle mi?" Neyi reddediyordum? Ne dediğini hiç bilmiyordum. Zihnimde bir kahkaha koptu.

"O haneye bir eksi daha ekle aptal kız, çünkü senin aksine ben dinledim." Bir yenilgi daha, yanılmıştım. Onunla kesinlikle iletişim kuruyordum. Sadece bunun farkında değildim çünkü o benden izinsiz zihnimi okuyordu. Zihnimdeki her bilgiye şu an erişimi vardı. Kahretsin, biraz özel alan istiyordum. "Özel alan mı? Cevap mı?" Lanet cevabı alıp çeneni kapatabilirsin, buna ne dersin? Cıkcıkladı. Gerçekten, cıkcıkladı.

SEKİZİNCİ GÜNAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin