Birinci Kısım
"Kendine söylenen yalanlar."
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın iyi okumalar🌸
"Eğer kaderini kabullenseydi Tanrılar uyanmayacaktı. O senin kaderini kabullenmedi. Günahları sen değil o uyandırdı."
Günahları sen değil o uyandırdı. Senin suçun değildi. Cümleler zihnimde geziniyor kalbime çarpıp geri gidiyordu. Beni olduğum gibi kabullenseydi normal bir çocuk olacaktım.
Beni kendi eliyle zehirlediğinde içimde onu öldürdüğüme inanmıştım. Lanetimin sebebinin o olduğunu öğrendiğimde ondan nefret etmiştim.
Nasıl bir anne bunu yapar, demiştim. Beni neden hiç sevmedi demiştim. Oysa zaten benim için yalvarırken bile beni sevmemişti. Tek istediği bir veliahttı. Tek istediği günün birinde tahtta oturacak bir kraliçeydi. Tek istediği soyunu şanıyla devam ettirecek bir evlattı. Ben bunlardan hiçbiri olamamıştım.
Haklıydı, aslında. Tek istediği buyken ben ona istediği tek şeyi de verememiştim. Bundandı beni değiştirme çabası. Bundandı kadere isyanı. O benim için unutulmuş Tanrılara yalvarmıştı. Karşılığını beklemişti ve umduğu gibi olmamıştı.
Bundandı bütün öfkesi bana, şimdi anlıyordum. Yine de kafamda dönüp duran 'o bir anne' sözü içimdeki tüm empatiyi yok etmeye yetiyordu.
Alec, acımasız gerçekleri yüzüme söylerken kendi gerçeğini de gizlemeye çalışıyordu. Onun nasıl biri olduğunu bile bile kötü kalbini göre göre beni ona vermişlerdi. Beni lanetleyeceğini bile bile bu kader çizgisinde yaratmışlardı. Sonrasında ise oturup izlemişlerdi.
Yaslandığım ağaca iyice alnımı bastırıp gülmeye başladım. İçimdeki haykırış mıydı akıtamadığım gözyaşım mıydı bilmiyordum ama avazım çıktığı kadar bağırarak güldüm.
Bir elimle ağaca dokunurken artık daha fazla direnemeyen canın kayıp gidişini izledim. Yaprakları tek tek üstüme dökülürken kökünün etrafında yüzeyi belleyen toprak siyahlaştı.
Oysa onun tek suçu burada yetişmekti. Oysa benim tek suçum annemin o olmasıydı.
Kader döngüsünü başlatan kadının bana gelip Alec ile ilgili ahkam kesmesi de ayrı komikti. Annem, aptal bir kadın değildi. Ne yaptığını, nasıl sonuçları olabileceğini biliyordu. Peki, döngüyü o başlattıysa ben aslında bir günah işlememiş miydim?
Gülmekten yaşaran gözlerimi sildim. Kahkahalarım sinse de arada gelen kıkırdamalarım gitmiyordu. Ellerime baktım. Hala aynı silinmeyen kan kokusu öylece duruyordu.
Ben hala bir katildim, sadece Qaser'i öldürmek bir mührü açmamıştı. Peki benim zehirlenmem neden mührü açmıştı? Her cevap beraberinde daha çok soruyu getiriyordu. Kıkırdamalarım dindiğinde omuzlarım düştü.
Kesikleşen nefeslerim bana birçok şeyi anlatıyordu. İlki, o kadının artık benim için ölü olduğuydu. Ben annemi tam önümde durduğum bu ölmüş ağacın altına gömmüştüm. Onu tam burada kaybetmiştim.
Kalbinde kötülük dışında hiçbir şey olmayan kadında aradığım şefkati de yanına bir güzel sarıp koymuştum. Üstüne örttüğüm her toprakta bedeninin yanmasını diliyor bir gün hapis olmanın ne demek olduğunu anlamasını istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZİNCİ GÜNAH
Fantasy"O savaş istiyordu, ben yaşamı diliyordum." Ölümü taşıyan ellerim diyara dokunduğunda yasaklı Tanrıları uyandırdığımı henüz bilmiyordum. Tek istediğim özgür olmaktı. Nihayet nefes almaya başladığımda ise önce bir pranganın altında kalmış ardından k...