BÖLÜM ON ÜÇ: KADERE KARŞI ÇIKAN

22 7 0
                                    


Birinci Kısım

"Diz çöktü onu yaratanın önünde"

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın iyi okumalar🌸

Etrafıma bakındım ama onu göremedim. Sesi rüyalarımdan daha gerçekti, burdaydı. En az göğsümde yer altından gelen bir ateşle yanan yaranın sızısı kadar gerçekti. Nefesim onun varlığıyla kesilmişti. Dakikalar geçtikçe varlığını kaybettim. Ruhuma dokunan parçaları gittikçe silikleşti ve yok olmaya yüz tuttu.

Yanımdan değil zihnimden gelen ruhunun damgası beni oturduğum yerden kalkmam için teşvik etti. "Hayal değildim, yanındaydım"

Biliyordum, görmesem de sarı gözlerini üstümde hissetmiştim. Onlarla bana bakarken kendimi bir noktada sabit durmak zorundaymış gibi hissediyordum. Bana baktıklarında bunu bilirdim.

Sanki bir gölge gibi yanımda yaşam bulmuştu. Sıcaklığını kaybeden ellerim kasıldı. Birkaç kere yere yavaşça vurdum. Öylece ellerimden kayıp gitmişti. Onun gerçekliğini görmeye çok yaklaşmıştım. Bu yeryüzünde adımlarını görmeye çok yaklaşmıştım.

Bu bende tarifini açıklayamadığım, sebebini kendi içimde bulamadığım bir sızı yarattı. Sebebini bilmemek bu sızıdan daha kötüydü. Bu hayatta birçok duygu ile karşılaşmıştım ama bu duygu o tanımlardan herhangi birine girmiyordu. Kuvatras ile olan bağım gibi zannetmiştim, hayır değildi. Asir ile olan aptalca kapıldığım bir duygu şelalesi de değildi. Bilmiyordum, bilmemek ise beni çıldırtıyordu.

Dışarıdan gelen sesler bana acele etmem gerektiğini, sonuçlarını henüz bilmediğim bu günahı saklamamı söylüyordu. Onun varlığı her şeyi bir sis perdesi gibi örtmüştü. Dışarıda bir felaket var mıydı, bu günahın bedeli ne gibi bir yıkıma sebep olmuştu, bilmiyordum. Biri zarar görmüş müydü, bilmiyordum. Dizlerimi yerden kesip gücün büyüklüğü karşısında titreyen bacaklarımla yerdeki kıyafetlerimi toplayıp banyoya girdim.

Benim kapıyı kapatmamla odanın kapısının açılma sesini duydum. "Diana, burda mısın?" Bir süre durdum. Boğazımdaki acı konuşmamı zorlaştırıyordu. "İyiyim, duş alacağım." Elimi sırtımın arkasından kapının kulpunu bulduğunda zorlukla kilidini çevirdim. Lavabonun suyunu açıp aynadan mührüme baktım. Beş köşeli bir yıldız çizimiydi. Çizimden daha çok derime ince bir ateşle işlenmişti. Yıldızın altındaki ucu diğerlerine göre çok daha uzundu. Ortasında yine belli belirsiz bir rakam vardı. Bu kez ikiydi. Bunlar ortaya çıkma sıraları mı yoksa mühürlenme sıraları mıydı, bilmiyordum.

"Mühürlendikleri sırayla kırılıyorlar." Başımı belli belirsiz sallarken titreyen ellerimi musluğuna altına tuttum. Kapı tekrar açıldığında konuşma seslerini duydum. Ardından Arel, hızla gelerek kapıma vurdu. "Diana, çıkman gerek. Kraliçe tüm askerleri avluya bekliyor." Bu normal değildi. Kraliçe taç giyme töreni dışında daha önce bizi bir araya toplamamıştı. Benim kafam ise darmadağındı. Onun karşısına çıkabilecek durumda değildim. "Yapabilirsin, git ve o basit yaratığın yüzüne gülümse. Yenildiği zamanki yüzünün hayalini kur. Ben yanında olacağım."

Acıdan gözümden gelen yaşları elimin tersi ile sildim. Eğilip atletimi avuçlarıma aldım. Parmaklarım göğsüme gittiğinde bir sızı ile yarada gezdirdim. Geriye beş tane kalmıştı. Her seferinde daha da güçleniyorsun, değil mi? Bir süre cevap bekledim. Atletimi ve ceketimi üstüme geçirdim. Eldivenlerimin kemerini takıp ceketimin fermuarını çektim. Taze yaranın üstüne değen andaç derisi tıslamama sebep oldu.

SEKİZİNCİ GÜNAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin