BÖLÜM ON SEKİZ: YÜZYILLIK ÖZLEM

10 5 0
                                    


Birinci Kısım

"O ana kadar benim için değerliydin."

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın 🌸

ALEC

"Tanrılar çok bekledi." Önümde açtığı ellerine baktım. Belki normal bir gerçeklikte olsaydı oturuyor olurdu. Bazıları kendini bir fareyken yılan gibi göstermeyi çok seviyordu.

Benim suçum olmadığının farkındaydı. Tıpkı bana hesap soramayacağının farkında olduğu gibi. Yine de bunlar onun pis ağzını açmasına engel olmuyordu.

Tek bir hata. Sadece tek bir hatayı beklemişlerdi. Yakaladıklarında ise susmak ve durmak bilmiyorlardı.

"Yüzyıllar oldu. Yüzyıllardır zamanın gelmesini çarkın bize dönmesini bekledik." Susması için elimi kaldırdım. Elimdeki bardak avucumun içinde parçalara ayrılmış bileğimden aşağı şarap akıyordu. "Bu kadar beklediysek biraz daha sabredebiliriz. Elimde bir dilek küresi yok, elçi."

Bakışlarımı beyazlarına çevirdim. Lanet yaratığın göz bebeği bile yoktu. Bir de ruh gözlerde saklanır derlerdi. Hadi, bununkini arayıp bulsunlar. Bakalım neredeymiş.

"Çünkü olsaydı karşımda sen değil güzel kadınlar olurdu." Sözlerime bomboş gözlerle bakmaya devam etti. Sanki sadece kelimeleri aktarmak için yaşam bulmuştu. Ne dediğimle ilgilendiğini hiç zannetmiyordum ve artık bu durum can sıkıcı bir hal almıştı. "Yüzyıllar oldu. Yüzyıllardır zamanın gelmesini çarkın bize dönmesini bekledik."

Tekrar ettiği cümlelerle kendimi doğrulamış oldum. Kafamı bıkkınlıkla koltuğun arkasına attım. Beyaz tavan daha çok ilgimi hak ediyordu. Bu düzendeki her böcek kendini doğanın en önemli parçası sanıyordu. Hepsi yakut olduğunu düşünüyorlardı oysa gri bir taş parçasından başka bir halt değillerdi.

Sözünü kesersem tekrar başa alacağını tahmin ederek bekledim. Yüzüne bakmaktansa gözlerimi kapatmak daha cazip gelmişti. "Artık sabrımız tükeniyor, gözcü. Yeni Güneş Festivali'ne kadar vaktin var."

Sıktığım gözlerime bir de dişlerimi ekledim. Yeni Güneş Festivali, iki hafta sonraydı. İki haftada bu kızdan üç günahı mı kırmasını bekliyorlardı? Zaten yorgun ve tehlikedeydi. Bu boktan bir intihar görevinden başka bir şey değildi.

Ben ağzımı açacakken elçi son sözlerini söyleyip toza karıştı, zamanın içinde dağıldı. "Sen yapmazsan biz yapacağız ne de olsa eski dostlarımızı en çok biz severiz."

Kafam koltukta biraz bekledim. Sakinleşmeye çalıştım. "Alec" Küçük ateşböceğinin sesi öfkemi delip geçerken göğsüm inip kalktı. Bana sesleniyordu ama benim onun karşısına çıkacak bir maskem kalmamıştı. Eski dostlar, onlar kimseyle dost filan değildi. Onlara göre dostlar verilecek en keyifli kurbandı.

Eğer zamanında yapamazsak, onu öldüreceklerdi. Bu kez geri dönüşü olmayacaktı. Bu kez onu kurtaramazdım. Düştüğü uçurumdan ya da bir zehirden kurtarmak basitti ama kendi dengimle savaşmak, bu imkansızdı.

Yaşlandıkça çirkinleşmiş ve aptallaşmışlardı. Yalnızca tek bir gerçek vardı ve ben bunu onların gözüne daha çok nasıl sokabilirdim, bilmiyordum. Onu öldürürlerse asla dönemeyeceklerini anlamaları gerekirdi, dönemeyeceğimizi.
.
.
.
DİANA

Saçıma yaptığım umutsuz girişimlerin hepsi fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Yıkamak, pek mantıklı gelmese de ilk umudum buydu ama tabi ki olmamıştı. Hatta daha da kötü olmuştu çünkü saçlarımın ayrımı iyice kendine gelmişti.

SEKİZİNCİ GÜNAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin