BÖLÜM ON BİR: RÜYA GEZGİNİ

26 9 1
                                    

Birinci Kısım

"O beni en başından bu kadere tutsak edendi."

O vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın iyi okumalar🌸

Zihnim durmuyordu. Alec, onun anılarını almış olmalıydı. Bana inatla cevap vermiyordu ama rüyalarımda buluşacağımızı söylemişti. Bu gece benden cevaplamak istemediği sorularımdan kaçışı yoktu. "İyi misin, Diana?"

Derek başını yan çevirmiş hala yanımda uzanırken gözleri merakla ışıldıyordu. Cevaplar arayan tek kişi ben değildim. Şimdilik sadece günaha dair olan anılarının gittiğini varsaymak mantıklıydı. Diğer türlü bana bu kadar yakın davranması garip olurdu. İçten içe kabul etmek istemesem de o gün, o gece Derek bana normalden daha gergin davranmıştı. Sözleri ile yanımda olsa da harelerinin arkasına sakladığı duygu karmaşasını görmüştüm.

Oturduğum yerden kalkıp ona baktım. Benim hareketlenmemle o da dirseklerinin üstünde dikleşmişti. Belki başka bir yaşamda dedim, belki başka bir gerçeklikte olabilirdi. Alec muhtemelen hem sırrını korumak için hem de ona güvenmediği için bunu yapmıştı.

Belki de ırkların bu olayı bilmemesi daha iyiydi, hiç birinin. Yine de ben onun sırrımı saklayacağına güvenmiştim. Bu konuyu konuşabileceğim ve beni anlayan biri olması beni rahatlatıyordu. Artık o da elimden alınmış, avuçlarımdan kayıp gitmişti. Hiçbir şey bilmemek belki de onu daha güvende tutacağından ağzımı sıkıca kapatmaya karar verdim. Onun güvenliği benim bir arkadaşa sahip olmamdan daha önemliydi.

Eldivenlerin olduğu elime bakınca yüzümü buruk bir gülümseme kapladı. En azından bunu yapanın kendi annem olduğunu unutmuştu. Benim için üzülmeyi bırakabilirdi.

Elimi ona uzatıp tutmasını bekledim. Gecenin sessizliği gardiyanların muhabbetleri ile bölünürken soğuk rüzgar etrafımda geziniyor beni gerçekliğe çağırıyordu.

Büyücü haklıydı, imkansız denilen şeyler görmüş, yaşamıştım. Hatta imkansızı yaptığım da olmuştu ama bu en az ölülerle konuşmak kadar gerçekleştirilemeyecek bir imkansızlıktı. Başka bir yaşam yok Diana. Benim tek yaşamın buydu ve ben onun yarısını korkarak harcamıştım. Başka bir yaşam yoktu, benim zehirli ellerimin olmadığı onun krallık için kılıcını savurmadığı bir gerçeklik yoktu. O daima bir askerdi ve ben de daima lanetli olandım. Belki diye bir şey yoktu, olamazdı.

Derek, uzattığım elimi sıkıca tutarken onu yukarı çektim. Kalbimin ne istediğini öğrendiğim gün belki kehanetlerimi de çözerdim. Kehanetler...

Asla bitmeyen, hayatımı ve seçimlerimi yönlendirmeye çalışan, beni tutsak eden o kehanetlere bir yenisi daha eklenmişti. Aklıma o şarkı geldi. Düşününce kehanet olup olmadığından emin olmasam da başka bir zaman diliminden bana sesleniyordu.

Sanki rüzgarın içine gizlenmiş notalardan kulaklarıma çalınıyordu. Açtı ellerini çaresizce, Kutsal Savaş son bulsun diye. Ellerini açan kimdi? Kutsal Savaş nasıl son bulabilirdi? Henüz uykuda olan bir savaşın son bulmasını anlatması mümkün değildi. Belki yüzyıllar öncesini anlatan bir şarkıydı. Belli ki bu zamana ait değildi, vadesi dolmuştu. Muhtemelen onu bir yerde duymuştum ve zihnimden atamıyordum. Aklımı karıştıransa benim sebep olacağım şey nasıl bir savaş başlatacaktı da onun uğruna ellerini çaresizce açmıştı? Onu kim dinlemişti ya da onu duyan olmuş muydu?

"Diana? Düşüncelerinde boğuluyor gibisin." Derek'e döndüm. Doğru, boğuluyordum. Amansızca çırpınıyor bir girdaba çekilirken debeleniyordum. Elimi cebime koyup elinin bir süre asılı kalmasına sebep oldum. Cebimdeki kolyenin pürüzlü yüzeyindeki taşta parmak uçlarımı gezdirdim.

SEKİZİNCİ GÜNAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin