BÖLÜM ALTI: MAVİ GÖZLÜ BEBEK

44 12 19
                                    


Birinci Kısım

"Yeşille örtünen kadınlar."

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın iyi okumalar 🌸

Ellerim Ira'nın üstündeki yazılarda gezindi. "Silah dolabında olduğuna göre, sen ölüsün değil mi?" Beni tanıyor demişti. Daha öncesinde bu silahla ruhani bir bağ kurmuştu. Bu kadar kısa zamanda bir silahın beni seçmesi zaten bana göre imkansızdı. Bir haftadır bu gerçekle yüzleşmeye çalışıyordum. Elimde tuttuğum güç bana ait değildi. Benimle bütünleşmesi gereken ruh zihnimde dolanan bir sese itaat ediyordu.

Riyakarın dediğine göre bunu o istememişti. Yine de ruh onun varlığını hissettiği için bana gelmişti. Bunu hatırladıkça güçsüz hissediyor onunla bağ kurmakta zorlanıyordum. Benim hissettiğimi o da hissediyordu. Güçsüz olduğumu, korktuğumu, ona ait olmadığımı o da biliyordu. "Öğrendiğinden beri bana ölü olduğumu söylüyorsun. Neden sana hiçbir şey anlatmadığımı tekrar anlıyorum." Boğazımdan alay dolu bir kıkırtı çıktı.

Arel, yatağından aşağı kafasını eğip bana baktı. Uzun saçları aşağı doğru sarkarken oldukça korkutucu duruyordu. "Yine o kırbaçla mı konuşuyorsun sen?" Ira'yı toplayıp yatağın yanındaki komodine geri koydum. "Ben biraz yürüyüşe çıkacağım." Kafasını geri çekip sertçe yastığına koydu. "Tek parça geleceğine söz ver." Gülüp yataktan kalktım. Kendini iki gün önce sakatladığından beri geceleri dışarıya çıkmıyordu. Anladığım kadarıyla onu şifacılara ceza olarak götürmemişlerdi. Varna, bunun kendi hatası olduğunu ve sonuçlarına bir süre de olsa katlanması gerektiğini söylemişti.

Varna'ya gelecek olursak her ne kadar hala şüphelensem de ona kimse bir şey anlatmamıştı. Bana ilk yaklaşımının aksine pek düşman gibi davranmıyordu. Yine de ona her baktığımda her konuştuğunda içinde bana karşı bir öfke görüyordum. Eğitmen olduğu için kendini olabildiğince geri çekiyor bana saldırmaktan kendini alıkoyuyor gibiydi. Derek, onlarca kez söylemediğine dair yeminler etmişti. Kraliçeye gelecek olursak benden daha büyük problemleri ve sorumlulukları olduğuna emindim. Bu sabah taç giyme töreni olacaktı. Asir'in resmi olarak krallığın tek varisi olduğunu ve krallığın ikisinin yönetiminde olduğunu ilan edecekti. Benim ufak sırlarımla uğraşacağını hiç sanmıyordum.

Gün aydınlandığında tüm öğrenciler ve askerler sarayın avlusunda toplanıp Asir'in varisliğine boyun eğecekti. Bu listede ne yazık ki ben de vardım. Halk ise sarayın sınırları içerisine kabul edilmediğinden surların dışından bu töreni izleyecekti.

Arel kırık kolunu havaya kaldırıp bana baktı. "Söz" Kırbacı elime dolayıp onunla bir haftadır yapmayı öğrendiğim tek şeyi yaptım. Bir bilezik. Onu herhangi bir yerde taşımak pratik kullanımını engelliyordu. Elimi savurduğum anda tekrar kendi formuna geldiği için bu özelliğini hem havalı hem de kullanışlı bulmuştum. "Kibir kokusu alıyorum." Riyakarın alaycı sesini duyduğumda odadan çıktım.

Ona birçok konuda sinirli olabilirdim. Beynimin içinde kafamı patlatan çığlıklar attırmasından, babama olan haksız söylemlerinden, beni küçük gördüğü her andan nefret edebilirdim ama ondan nefret etmemin tek bir sebebi vardı. Bana bağlanacak tek ruhani şeyi elimden almıştı. Benim hayatımı koruması gereken bir şeyi. Ira ona aitti ve bu ondan nefret etmem için en büyük sebepti.

Bir haftadır onunla gereksiz iletişimden mümkün olduğunca kaçınıyor, görmezden geliyordum. O da aksi bir şekilde bana daha iyi davranıyordu. Bu hem endişelenmeme hem de meraklanmama sebep oluyordu. Bunun altından iyi bir şey çıkmazdı. Meşalelerin aydınlattığı dar koridorlarda ilerlerken mümkün olduğunca öğrencilerden uzakta ilerliyordum. Çembere geldiğimde bir iki oda ötedeki içki yarışması yüzünden her zamankinden daha boş olduğunu gördüm.
Bu benim için iyiye işaretti.

SEKİZİNCİ GÜNAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin