BÖLÜM ON İKİ: İHANETİN HANÇERİ

24 8 0
                                    


Birinci Kısım

"Yanındayım, artık acı çekmeyeceksin."

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın iyi okumalar🌸

Ellerimi sakince yanıma bırakıp derin nefesler alıp verdim. Sakin kalmalıydım. Rüya alemimin kalabalığı yüzünden vücudum her ne kadar dinlenmiş olsa da zihnim yorgundu. Başım adeta ağrıdan zonklarken karşımdaki yaratığa odaklanmak işleri güçleştiriyordu. En azından kahvaltı yapabilseydim belki faydası olurdu. Şu an sadece yemek yemek istiyordum.

Yüzümde bir soluk hissettiğimde nerde olduğumu hatırlamanın heyecanı damarlarımda kol gezdi. Evet, işte buradaydım. Bir andaç tarafından yenileceğim o uçurumun tam ortasındaydım.

Soluğu balık gibi kokarken kalkan midemi yatıştırdım. Nefes al, nefes ver. Balık yemi olmak istemiyordum. Andaçların testi yüksükler gibi değildi. Onların yanında kimse beni kurtarmak için beklemiyordu. Kendinizi kollarınızı açarak bir uçurumdan aşağı atmıyordunuz. Tabi içlerinden biri size kuyruğu ile atmazsa öyle olmuyordu. İstemsizce bunu yapabileceklerine inanıyordum.

Tek şansım onlardı. Ne olursa olsun bu lanet yerde varlığımı sürdürmeliydim. Onlarla yaşayacağım bir güven testi değildi. Hani bir söz vardı. 'Ayakta kalan kazanır.' Konu benden iki- üç kat büyük bir yırtıcı olduğunda bu söz oldukça komikti. Tanrıçalara lanet olsun, ne yapıyordum ben böyle? Neden sürekli kendimi farklı intihar yollarına sürüklüyordum? Huzurla geçirdiğim hiçbir günüm olmayacak mıydı benim?

Sanki her sabah yataktan kalkarken bugün hangi tehlikeli işi yapsam diye karar alıyomuşum gibi bir hayat sürüyordum. Etrafımda uçuşan dört farklı andaç vardı. İkisi çoktan sahipliydi. Derek'e ne yapmam gerektiğini sorduğumda bekle demişti. Neyi? Tabi ki içlerinden birinin beni seçip öldürmeye çalışmasını. Absürtlükten kahkaha atmak istedim. Anlaşılan sadece sevgisizlik değil, sevgi de pekala öldürüyordu.

Yaklaşık yarım saattir olduğum yerde dikilmiş sakince birinin canıma kast etmeyi denemesini bekliyordum. Belki de bu sefer seçilmemek o kadar kötü olmazdı. En fazla uçuş dersinden kalırdım, asker olamazdım, kraliçe idamımı isterdi. Evet, en fazla bunlar olurdu. Aslında düşününce öyle bir kadının emriyle bir zindanda ölmektense onların beni yemesini tercih ederdim.

Pes edip omuzlarım hayal kırıklığı ile düşerken ilk defa gökyüzü bana iyi davrandı. Buna pek iyi denilenilir miydi bilmiyordum ama en azından beni duydu. Yüzümdeki soluk maskemin altından bile kokusunu belli ederken yakın zamanda yemek yediğini anladım. Belki de karnı benimkinin aksine toktu. Bunu pek anlayamıyordum çünkü gözlerimi açmıyordum. Derek, üstüne basa basa gözlerine bak demişti. Acaba kendisi bunu denemiş miydi? Onlardan korkarken nasıl gözlerine bakabilirdim?

Etrafımda gezindiğini hissettim. Başını başımın yanında hissettiğimde sadece nefesime odaklandım. Omzundan boynunu uzatmıştı. Benim başımın döndüğü yöne bakıyor, orayı inceliyordu. Sanırım gözlerimin kapalı olduğunu fark etmemişti. "Gözlerini aç." Sanki bir emir almışım gibi hızlıca gözlerimi açtım.

Dediklerini neden sorgulamadan yaptığımı henüz ben de çözememiştim. Sesi emir verir gibi değildi, kulağımda sallanan bir küpenin şangırtısı gibiydi. Hafif ve derinden gelen o tonu duyduğumda bunu yapmalısın diyordum kendi kendime.

Karşımda, gri taşlardan oluşan bir duvar vardı. Duvar yükseldikçe yükseliyor gökyüzünün son bulduğuna inandığım yağmur habercisi bulutların arasında bitiyordu. Bittiği noktalarda nişancılar vardı. Ellerinde yayları ile en ufak saldırıyı ya da kaçma girişimini bekliyorlardı. Acaba bu şekilde kaç kere vurulmuşlardı? Acaba ne kadar zarar gördükten sonra gördükleri gökyüzünün bir yanılgıdan ibaret olduğundu, her özgürlüğe uzandıklarında bunun acı ve kan demek olduğunu anlamışlardı?

SEKİZİNCİ GÜNAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin