Uyandığımda Esma abla kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı. Gece düşünmekten uyuyamamıştım. Bugün gitmem gerekiyordu. Dün akşam Esma ablaya telefonunu kullanıp kullanamacağımı söyledim ama bir an duraksayıp olmadığını söylemişti. Pamirlere ulaşmam lazımdı.
"Günaydın kızım, geç otur."dedi Esma abla beni görünce.
"Esma abla, kahvaltıdan sonra gitsem iyi olacak. Yara yürümeme engel değil zaten yolun geri kalanını da bir şekilde hallederim." dedim yerime otururken.
Esma abla bu lafıma bir şey dememiş hatta düşüncelere dalmıştı. Masaya oturduğunda dahi tek kelime etmemiş, isteğime karşı çıkmamıştı.
Nihayet, evden çıkmak için Esma ablanın elinden kızının ince ceketini aldım.
"Sen," soracağım sorudan vazgeçtim ve başka bir soru sordum. "Tek başına sıkılmıyor musun burada?"
"Hayır,yalnız kalmak bana iyi geliyor. Sıkılınca da kendi kendime oyalanacak bir şeyler buluyorum."
"Peki, her şey için teşekkür ederim Esma abla." dedim ve hafifçe omzuna dokundum.
"Görüşürüz kızım, yolun açık olsun." dedi.
"Görüşürüz." deyip evden çıktım ve ilerlemeye başladım.
Yaklaşık yarım saatlik yol gittim ve sağ tarafımdan gelen sesle durdum. Hızla o tarafa bakıp bir ağacın arkasına saklandım. Biriyle konuşuyordu. Biraz daha dikkatli dinledim.
"Ne zaman çıktı o Esma?... Yarım saat önce mi? Ne diye şimdi haber veriyorsun?... Kapat, kapat. Bir işi de düzgün yapsan şaşacapım zaten." Esma demişti. Ve bu ses, babama aitti.
Ağaca sırtımı biraz daha yasladım ve gitmesini bekledim. Bir emir verdi.
"Arayın, bulana kadar durmayacak sınız." dedi.
Cebimden anahtarlarımı çıkarıp küçük bıçağın kılıfını çıkardım. Arkamdaki kuru yapraklarda çıtırtılar geliyordu. Benim olduğum yere doğru biri geliyordu. Tam yanıma gelmişti ki bıçağı ya tarafa doğru sallayıp kolunu kestim. Çok derin değildi ama kanıyordu. Zaten ondan sonra hızla koşmaya başlamıştım. Arkamdan bağırış sesleri geliyordu.
"Patron, kaçıyor!" dedi kolunu kestiğim.
Bunun demesiyle biraz daha hızlandım. Ama önüme başka bir adama çıkınca sol tarafa doğru koştum. Biraz ilerledikten sonra oradan da bir adam çıkınca arkamı döndüm ama orada da biri vardı. Etrafımı sarmışlardı. Ortada kaldığım için kaçacak yerim yoktu. Biraz ileride yaklaşık iki, iki buçuk metre genişliğinde ve derin bir dere vardı. Gözüme orayı kestirmiştim çünkü başka seçeneğim yoktu.
Adamlar her an biraz daha yaklaşıyorlardı. Üstümdeki ceketi çıkarıp elime aldım.
Önümdeki adama doğru koştum ve göğsüne hızla uçan tekme attım. Adam yere devrilirken ben dereye doğru son hızımla koştum. Hiç duraksamadım. Toprağın kenarına geldiğim gibi hızla karşıya doğru sıçradım. Tam dengemi ağlamadığım için karşıya geçince iki kere takla atmıştım ama adamlar karşı tarafta kaldığı için bir kaç saniye şükrettim. Ama arka taraftan acı bir emir geldi.
"Sıkın!"
Bir baba kızına, sevmese bile, böyle bir şey yapabilir miydi? Benim babam yapıyordu. Benim durmam için ölümümü bile göze alıyordu. Beni durduran tek şeyim ölümüm olacaktı çünkü. Kaçammın sebebi onun yıllarca anneme vurmuş olan elini görmek istemediğimdendi. Öldüğünü sandığım zaman onun yüzünden annemin benden korkması gibiydi yüzü. Acıyı hatırlatıyordu.