(Finale özel uzun bölümdür.)
Annem ayın gece camdan içeriye vuran ışıklarını çok seviyordu. Belki de ismimi bu yüzden Aylin koymuştu. Ay ışığı anlamına gelmesi hoşuna gitmiş olmalıydı.
Mezarlıktan ayrıldıktan sonra önümde duran bara gelmiştim. İçeriden kahkahalar, müzik ve bardak sesleri geliyordu.
Motorun kaskını çıkarmadan içeri girdim. Beni tanıyan olabilirdi. Bu kadar hızlı farkedilmek istemiyordum. İçeri girdiğimde burnuma dolan ağır koku midemi bulandırdı. Etrafı bir süre inceleyip önünde iki adamın durduğu merdivene doğru yöneldim. Adamların tam karşısında durup yüzlerine baktım. Duygusuz gibi görünüyorlardı ama az sonra acı duygusunu hissedeceklerdi.
Merdivene doğru birkaç adım attım ama adamlar normal olarak geçmeme izin vermedi.
"Patronunuzun özel misafiriyim."dedim.
Adamlar inanmayıp üstüne de kimlik istediler. Elini pantolonumun cebine atıp kimliği verecekmiş gibi yaptım. Adamlar bu haraketimle rahatlamışlardı. İki tarafımda duran adamların ikisine de baktım. Belki çocukları olmayacaktı ama umrumda bile değildi.
Sağ tarafımdaki adamın bacak arasına dizimi geçirdim. Adam acı içinde yere yığılırken sol tarafımdaki saldırmaya hazırlanmıştı ama ona da aynı haraketi yapınca o da yere yığıldı.
Başkaları farketmeden hızlı adımlarla basamakları çıktım. Karşıma odaların olduğu bir koridor çıktı. İlk odanın kapı kulpunu indirdim, açılmayınca ileri geri ittirdim ama fayda etmedi. Birkaç adım geri gidip kapıya tekme attım. İlkinde açılmayınca ikincide açtım.
İçeri girip odayı hızla incelemeye başladım. Görünürde dağınık yataktan ve kıyafet dolabından başka bir şey yoktu. Sessizce birkaç saniye bekledim. Dolabın tarafından bir ağlama sesi geliyordu. Dolabın önüne gelip kapaklarını hızlıca açtım.
Gördüğümle bir süre donup kaldım. Eminim bunu gören biri de benim gibi tepki verirdi. Dolabın içinde büzüşmüş kendimi korumaya çalışan bir kız vardı.
"Hey sakin ol, sana zarar vermeyeceğim." dedim, önümde iki büklüm kalmış küçük kıza bakarken.
Üstünde beyaz bir gecelik vardı. Bir an bununla üşüyüp üşümediğini düşündüm. Ama sonra annemin yazdıkları aklıma gelince böyle bir şey giymesinin normal -hayır böyle bir şey giymesi kesinlikle normal değil, o küçük bir kız- olduğunu anladım.
Elimi kızın yüzüne doğru uzattım ama sıçramasıyla geri çekmem bir oldu. Ne vahşiliklere maruz kalmıştı? Hayatını mahvetmişlerdi. Kendi küçüklüğüme kötü derken bu küçük kızın böyle bir şey yaşaması... Dile bile getiremiyordum o kelimeyi. Acı veriyordu çünkü.
"Ben de küçük bir kızdım biliyor musun? Senin gibi küçücüktüm." ilgisini çekmiştim. Yüzünü dizlerinden hafifçe kaldırıp bana bakıyordu. Gülümsedim ona. "Ama hep güçlü durmaya çalışıyordum. Kendimi asla küçük düşürüyordum."dedim.
"Ben düşürüyor muyum?" diye sordu. Çok yumuşak bir ses tonu vardı. Kim bilir nasıl kandırmışlardı onu.
"Hayır tabi ki tatlım. Sen benden daha güçlüsün hem de. Benim şu anki halimden bile güçlüsün sen." diye moral vermeye çalıştım ki söylediklerimde haklıydım.
"Sen bana zarar vermeyeceksin, değil mi? Lütfen verme. Her tarafım acıyor. Lütfen yapma." diye ağlamaya başladı.
"Hayır, hayır. Ben seni kurtarmaya geldim." dedim ona. "Buradan gitmek istiyor musun?"