Ne kadar süredir böyle bağlıydım?
O ölmüştü değil mi?
Belki benim tanımadığım kardeşlerinden biridir. Öyledir değil mi?
Ama o olamaz. O benim babam olamaz değil mi? O öldü! Delirme Aylin, o öldü bir kere! Öldü, yani öldü...
Gözlerim kapalıydı ama kulaklarım açıktı. Gözlerim kördü ama kulaklarım değil.
Bir insanı adım sesinden bile tanırdım. Babam değilse yavaş ve sakin adımlarla babamsa sert adımlarla ve hızlı haraket ederdi.
Kapı açıldı. Adım sesleri... Hayır. Benim tek düşmanım korkularımdı. Artık düşmanım yoktu. İşte o adım sesleri babamın adım sesleriydi.
Yıllar sonra hala pislik akan sesini duydum. Kulaklarım keşke duymasaydı be! Bu adamın - adam bile denmez ama- sesini bir gram özlediysem eşek olayım!
"Vay vay! Bizim kız büyümüş de polis olmuş. Öyle mi Aylin?" dedi.
"O pis ağzına adımı alırsan seni gebertirim!"dedim. İlk yapmacık bir kahkaha attı ve hala eğlenen bir ifadeyle "Daha kaç kere öldüreceksin beni? Ha?" diye sordu.
"Sen, öldün." dedim
"Ne?"
Çözdüğüm iplerden kurtulup hızla gözüme bağladığı kumaşı attım. Göğsüne bir tekme attım. Acıyla inleyip geriye doğru sendeledi. Burnuna kafa attım. Bir kırılma sesi geldi. Yumruklar savuşturuyordu ama hepsinden kaçıyordum.
En sonunda sağlam bir yumruğu karnıma geçirdiğinde öne doğru eğildim. Öksürürken bana doğru ilerlemeye başladı. Saçlarıma tutup asılınca acıyla dişlerimi sıktım.
Küçükken de eli ağırdı. Belki bana göre öyleydi ama acıtıyordu. İnsan karşı gelemiyordu.
"Saçların niye kısa kızım? Ben uzun saç severim! Niye kısa?"
"Annem, uzun saç sevmezdi! Onun saçları uzun diye kaç kere eline dolayıp yoldun! Ha! Söylesene! Sen bir baba olamazsın. Baba var baba var, sen baba değil bir insan bile olamazsın!"
Söylediklerimle daha çok sinirlendi. Sinirlensin, bana koymazdı ne yaparsa yapsın canım, annemin gidişinde yandığı kadar yanmazdı.
"Kes sesini! Aptal! Annen de sen de kahrol! Kısa saç seviyorsun öyle mi? O zaman kısa olsun."
Cebinden bir makas çıkardı. Aylardır benden giden kaslarım için spor salonuna gitmiyordum. Güçsüz düşmüştüm. Gücüm gitmişti, bi ben kalmıştım.
Kesti, annem dedi ki 'Kessin, ben zaten kısa saç severim.'
Ben 'Anne saçlarım zaten kısa, çok daha kısa olacak ama' dedim.
'Olsun, ben öyle de severim. Olmaz mı?' diye sordu.
'Olur annem sen iste yeter ki. Her şey olur.'
Kesilen saçlarım yere döküldü. Kulağımın altına kadar kesmişti. Bedenimden çekilen gücün geri geldiğini hissettim ve sağlam bir yumruğu karın boşluğa yolladım. Geri çekilirken elindeki makas yere düştü. Dizimi bacak arasına geçirdim. Öne doğru eğildi. Kenarda gördüğüm porselen bir şeytan biblosunu alıp kafasına tüm gücümle vurdum. Bibloyu sıkı tuttuğum için elimin içinde Kırılan parçalar avcumu kesmişti. Bu onu sersemlettiğinde sağlam bir tekmeyi de kafasına gönderdim. Geriye doğru sendeledi ve dengesini kaybedip başını sivri köşeli bir sehpaya çarptı.
Bir kere daha öldü.
Yere doğru pis kanı aktı. Teslim olacaktım. Duvarlara taktırdığım ve çoook para verdiğim kameralar ne işe yarıyordu? Savunmaya çalıştım diyerek sıyrılacaktım. Para cezasıyla yırtarsam iyi olurdu.
Yanına gidip bileğinden nabzına baktım. Allah'ım sen benim aklıma mukayyet ol! Lan bu adam niye ölmüyor?! Yeter ama!
Kısa bir süre sonra 112'yi arayıp adresi söyledim. Yaklaşık yarım saat sonra geldiler. Burası merkeze yakın olmadığı için bu kadar geç gelmişlerdi. Evden çıkmadan elime bir bez doladım.
Onu ambulansa beni polis arabasına aldılar. Ambulans hastaneye giderken beni yakınlardaki bir emniyete götürdüler. Gelmelerini beklerken kamera kayıtlarını flasha atmıştım. Yeni istifa ettiğim için daha kayıtlara istifa ettiğim geçmemişti.
Sorguya alıp işlemleri tamamladıktan sonra arabamı almak için bir taksi çevirdim. Lale tarlama geri gelip kapıları kilitledim ve arabamı alıp oradan uzaklaştım.
Bir dakika, saçlarım? Aynaya bakmaya bir fırsat bulamamıştım. Telefonu alıp kamerayı açtım ve saçlarıma baktım. Yamuk yumuktu. Telefonu geri bıraktım. Radyoda çalan şarkıyı mırıldanmaya başladım.
"Geceleri aklıma gelme yoksa sabahın yolunu uzatıyorum.
Düşümde seni koklarsam bütün gün kendime gelemiyorum.
Düşünüyorum ve düşündükçe hiçbir cevap bulamıyorum.
Ben uyurken saçımı öpen adamı uykuma bir kala özlüyorum. "
Radyoda şarkılarla orantılı yollar da akıyordu. Hafif yağmur yağıyordu.
Belki başkaları bağırıp çağırır, haykırır, lanetler yağdırırdı ama ben başkaları değildim, ben bendim.
Mesela ara sıra dedikodu yapar ama bi başkası yapınca yaptıkları için kızardım. Ya da amir genellikle operasyonlara gelmeyince hem yüzüne karşı hem de arkasından bu durumdan memnuniyetsizliğimi ima ederdim. Ama o kalın kafalı olduğu için anlamıyordu da neyse.
Eve vardığımda sağanak yağmur başlamıştı. İçeri girdim ve üşüdüğüm için dolaptan siyah bir sweat alıp üstüme geçirdim.
Bilgisayarımın başına geçip maillerime bakmaya başladım. İlk baştakine tıkladım ve okumaya başladım.
Merhaba, Aylin.
Ben Hakkari Merkez Emniyet Müdürü Arif Yetkin. Operasyonlarda gerçekten başarılı olduğunu ve ekibine oldukça iyi öncülük ettiğini duydum. Son zamanlarda yaşadığın talihsizlikler yüzünden çok üzüldüm. Daha sisteme işlenmemiş ama istifa etmişsin. Böylesine başarılı bir polisin neden tayin olmadığını ve istifa ettiğini anlayamadım açıkçası. Yani demem o ki tayini buraya attırıp burada maalesef bir çatışmada şehit düşen başkomiserimizin yerine çalışmanı istiyorum.
Aylin Son'a
Cevap için gecikmedim ve yazmaya başladım.
Merhaba, Arif Bey.
Öncelikle başınız sağ olsun ama ben tayin olmak istemiyorum. Belki işimde başarılı olabilirim fakat bu benim hayallerimdeki meslek değil maalesef. Teklifiniz için çok teşekkür ederim. Tekrardan başınız sağ olsun.
Arif Yetkin'e
Maili baştan okuyup gecikmeden gönderdim.
Elimde hala biblonun kırıklarından oluşan kesikler vardı. Tabi yanında sigara izi de vardı. Kumaşı söküp komodinin çekmecesinden ilk yardım çantasını aldım. İçinden tentirdiyot ve gazlı bez aldım. Kumaşı çıkarınca bir kaç damla kan aktı. Tentirdiyotu döküp pamukla dağıttım. En son da sargı bezini de sarduktan sonra uykum bastırdığı için yatağa yattım.
Yorganın altına girmemiştim zaten uyku o anda beni içine çekti.