Emniyette dosya üzerine biraz daha konuştuktan sonra evlerimize dağılmıştık.
Eve gelince bir papatya çayı yapıp yarım kalan Malefiz'imi izlemeye başladım.
Filmi bitirince canım sıkıldı ve Mehir Peyda dosyası ile ilgili araştırma yapmaya koyuldum. Önce ceketimin cebine koyduğum fotoğrafları eldivenle aldım. Fotoğrafların nerede çekildiğini bulmaya çalıştım.
En sonunda Akçaağaç Fotoğrafçısı diye bir yerde çekildiğini bulunca sabahı bekleyemedim ve oraya gittim.
Fotoğrafçıya geldiğimde adam kepengleri kapatıyordu ki durdurdum ve durumun çok önemli olduğunu söyledim. Adam en sonunda ikna olunca beni içeri aldı. Ona fotoğrafı gösterdim. Neyse ki fotoğrafları çektiren kişilerin kayıtlarını tuttuğunu söyledi. Fotoğrafın arkasındaki tarihten çektiren kişileri buldu. Aile fotoğrafının kayıtlarının çıktısını alacaktım.
Sıra diğer fotoğrafa yani Mehir'in Adem'le çektirdiği fotoğrafa geldi. Aynı yerde çektirdikleri için sıkıntı yoktu. Fotoğraf iki yıl önce çekilmişti. Bu kayıtların fotoğraflarını çektim.
Adama çok teşekkür edip oradan ayrıldım.
Pamirler komşulara gittiklerinde Adem'in nerede yaşadığını tam olarak öğrenememişlerdi ama ben kafamda bir konum oluşturmuştum.
Küçükçekmece, sahil kenarında oturduğunu biliyordum.
Oralarda genellikle barlar olurdu. Birine gitsem belki onu tanırlardı. Çünkü Adem'in yüzü gözü pek de sade bir hayat süren birine benzemiyordu. Kesin içkisi de kumarı da vardı. Biraz da önyargı olsun yani napabilirim?
Küçükçekmece sahile vardığımda yanıma hırka almadığım için sövüyordum. Telefonu çıkarıp Pamir'i aradım. Uykulu sesiyle telefonu açtı.
"Alo? Kimsin? Çabuk söyle uykumu böldün." dedi.
"Aa anneciğim sen annene böyle şeyler söylemeye utanmıyor musun?" dedim sesimi Pamir'in annesinin sesine benzeterek.
"Anne? Birşey mi oldu?" dedi şaşkınlıkla.
"Evet yavrum evet. Çok şey oldu. Ama sen istersen uyumaya devam et. Ölürsem filan merak etme yani." dedim hüzünlü bir sesle.
"Yok annem, olur hiç öyle? Bir ne olduğunu söyle sen bana. Ben hallederim hemen." dedi.
"Ya ben öyle yürüyüşe çıktım da burası neresi anlamadım. Kayboldum. Tabelalarda Küçükçekmece yazıyor. Sahil kenarındayım." dedim üzgünlükle.
"Anne, nereden nereye yürüdün sen Allah'ına kurban olduğum? Ha?" dedi.
"Yahu geliyor musun, gelmiyor musun? Onu söyle bana!" dedim sitemle.
"Tamam anneciğim tamam. Geliyorum hemen." dedi.
"Üşüdüm ben hırka da getir."dedim.
"Tamam, görüşürüz."
"He he hadi bekliyom hızlı ol." dedim ve telefonu kapattım.
Ağzıma edecekti geldiğinde. Neyse, banane canım. Telefonu kimsin, uykumu böldün diye açmak neymiş gördü. Müdür olsaydı ne yapacaktı acaba? İşten mi atılırdı yoksa istifa mı ederdi?
(Pamir Gelir)
Donduk! Popomuz buz kesti. Burnum düştü. Gözlerim dondu. Dudaklarım bile şu an hipotermi geçiriyor.