Changbin, Jisung'un uyuduğu için tamamen gevşemiş duran bedenini izlerken tebessüm etmişti. Bu sefer gerçekten birlikte olmuşlardı ve Changbin söylediği gibi Jisung'un kendini kaybetmesine izin vermemişti. Sonradan pişman olmaması için her hareketini bilinçli olarak yapmasını istemişti.
Elini yüzüstü bir şekilde uyuyan Jisung'un beline götürmüş ve belinde gezdirmişti. Sonrasında ise yavaşça saçlarına götürmüş, yüzüne dökülen saçlarını uyandırmamaya dikkat ederek geriye itmişti ancak gözüne inatla giren gün ışığı, Jisung'u uyandırmaya yetmişti.
Jisung gözlerini aralayıp Changbin'e baktığında kendisini izlediğini fark etmiş ve utanmıştı, kızaran yanaklarını, yüzünü iyice yastığa gömerek saklamaya çalışıyordu.
"Günaydın bebeğim, dersin var mı bugün?"
Jisung mayışık bir şekilde başını salladığında Changbin, parmaklarını Jisung'un yer yer mor izler olan sırtında gezdirmişti. Gece Jisung'un tüm bedenine izlerini bırakmıştı, sahiplenir gibi.
"Var, öğlen başlıyor."
"İstersen gitme bugün, dinlen."
"Sorun değil, giderim."
Jisung kollarından destek alarak bedenini doğrultmuş ve vücudunun ön kısmındaki izleri de Changbin'in gözleri üzerine sermişti. Boynu, göğüsleri, beli, kasıkları bile Changbin'in oluşturduğu morluklarla doluydu.
"Gidelim o zaman."
Changbin de doğrulup yataktan kalktığında Jisung'un, kol ve karın kaslarını dikizlediğinden haberdardı. Buna rağmen utandırmamak için bir şey söylemiyor ve kendisini izlemesine izin veriyordu. Changbin'in kolları ve sırtı da Jisung'un tırnak izleriyle doluydu. Omzunda ise çevresi morarmış bir ısırık izi duruyordu.
"Özür dilerim... Canın acıyor mu?"
Jisung mahçup bir şekilde konuştuğunda Changbin kıkırdamış ve miniğinin dudaklarına küçük bir öpücük bırakmıştı. Sonrasında boğazlı kazağını üzerine geçirmiş ve Jisung'un da ona benzer bir şeyler giymesini izlemişti.
"Eminim senin canın daha çok acıyordur."
Jisung utandığından sessiz kalırken Changbin onun tatlılığına gülüyordu. O andan sonrasında sıradan şeyler konuşarak kampüse gittiklerinde diğerlerini beklemek için her zaman oturdukları çim alana oturmuşlardı. Zaten kısa sürede de diğerleri gelip yanlarına oturmuştu. Tabii Felix ve Seungmin, Jisung'u alıp biraz uzağa götürmüştü.
"Çabuk söyle, dün ne yaptınız? Verdin mi?"
Jisung yanakları kızarırken Felix'e baktığında Felix cevabını almış bir şekilde gülüp ellerini çırpmıştı. Sonrasında ellerini Jisung'un boynuna götürüp kazağının boğazını indirmiş, gördüğü izleri Seungmin'e göstermişti.
"Oha, şu morluklara bak. Chan bile bu kadar yapmıyor."
"Nasıldı? Nazik miydi? Sert miydi? Büyük müydü?"
"Dur Lix. Jisung, en önemli soruyu cevapla. Elini tuttu mu?"
Jisung sesli bir nefes verip bakışlarını ellerine çevirdiğinde yavaşça başını sallamıştı. Ellerinin çok fazla ayrıldığını hatırlamıyordu. Ayrıldığı zamanlarda ise Jisung, Changbin'in sırtında ve kollarında yer yer kanayan izler açıyordu.
"Tuttu. Nazikti de, sürekli canımın acıyıp acımadığını sordu."
Felix ve Seungmin'den ufak çığlıklar yükseldiğinde Jisung kıkırdamış ve şapşal arkadaşlarının coşmasını izlemişti. Çok komiklerdi. Arada Felix'in sorusuna da cevap vermişti ama büyük olup olmadığını söylemeyecekti... Yine de büyüktü, evet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taste Me (HyunHo, BinSung)
FanfictionOkuduğu üniversitede pek de popüler sayılmayan Lee Minho, Kütüphanede karşılaştığı kimseyle konuşmayan Hyunjin ile bir şekilde flört etmeye başlar. Yetişkin içerik: küfür/argo, cinsellik, şiddet, kan, kendine zarar verme, taciz.