YAĞMUR ÇEVİK
Küba'yı sevmiştim.İçindeki insanları sevmesem de..
Babam ile görüşmeye gelmiş olsam da Yağız'ın gelmesi ve onunda otele yerleşmesi bazı planlarımı bozmuştu.Babamla yüzleşmek için erken olduğunu söyleyen bir işaret kabul ettim bunu.Aramız hala iyi değildi ama terk ediş gibi bi durumdan sonra daha iyiydik en azından.Onun slaytlardaki yüzünün bir plan uğruna olduğunu anlamıştım ve bu beni şu an onunla aynı ortamda bulunduran nedendi.Ama nedenlere geldiğimizde susması beni ona karşı mesafelendiriyordu.O da bana mesafeliydi benim kadar olmasada.Sanırım yazdığım cümleleri ağır bulmuştu.
OKahvaltı için aşağıya indiğimde Yağız'ı gördüm.Bir masada oturuyordu.Beni görünce eliyle gelmemi söyledi.
Gitmedim.Kafamı çevirip tabaklara doğru yürüdüm.Onunla aynı masada oturmayacaktım.Bana bir neden söyleyememesi canımı çok yakıyordu.
Gelmediğime şaşırmıştır büyük ihtimalle diye düşünmekten kendimi alamazken birden karşımda belirdi. "Sanırım sen beden dili bilmiyorsun."Yüzünde alaylı ama bi o kadar da ciddi bir ifade vardı. "Ne alakası var ya?".Beden dili biliyordum elbette.
"Bak Yağmurcuğum,elimi kendime göre sallamam seni kendime çağırmam anlamına geliyor."
"Birincisi Açelya,ikincisi biliyoruz herhalde aptal değiliz.Ama pardon ben sana güvenen bir aptaldım."
Somurttu ve göz devirdi.Bana aptal demediğini ikimizde biliyorduk.Ama sonuçta ne uğruna olursa ben o cümleleri işitmiştim ondan.Bir açıklaması olamazdı beni tatmin eden. "Şu konuyu açıp durma Yağmur.Hadi beraber kahvaltı edeceğiz.Tahmin ediyorum ki açsın."Gözlerine dik dik ve onun diyişiyle inatçı ifadeyle bakmaya devam ettim. "Evet açım herhalde sabah yeni uyandım,bana aptal dedin ama asıl aptal sensin sanırım.Yağmur değil Açelya!Anlamaz mısın sen?"Alaylı bir şekilde gülümsedi.
"Peki Açelyacığım tabağını hazırla ve yanıma gel,masada bekliyor olacağım."Yine ve yine kazanmıştı.Ona yine boğun eğdim ve oflayarak tabağımı hazırlamaya başladım.
Sosis almaya geldiğim yerde ise çok tanıdık bir görüntü karşıladı beni.Otele ilk geldiğimde kavga eden,boşanacaklarını tahmin ettiğim,bazı şeylerin onlar için eskisi gibi olmayacağını mırıldandığım o çift karşımda peynir reyonundalardı.Adam kadına gülümsüyordu ve kadın adamın yanağını öpüyordu.
Resmen barışmışlardı.Onları tanımasam da içimde bir şeyler uçtu.Kıpırdadı.Bi rahatlama daha doğrusu sevinç geldi bana onları görünce.Umarım hep birlikte olurlardı.Yemeğimi aldıktan sonra Yağız'ın yanına gittim.Kazanmış edasıyla baktı bana ve hiç ama hiç beklemezken ummadığım bir anda bir gül uzattı bana. "Her gül bi şeyi simgeliyor demiştik."dedi ve göz kırptı. "Ne oluyor?"dedim usulca.O kadar rahattı ki anlatamam. "Bu gülü al,evine döndüğünde de bahçene dik." Anlamıyordum hiçbir şekilde. "Ne simgeleyecek bu gül?"Yine rahat bir şekilde fısıldadı "Sen seçeceksin,ya mutluluğunu ya da sonsuza dek ıstırabını.."
SELİN YILDIZ
Aylar geçmişti o benden gideli.Üç ay olmuştu.
Ama o üç ay sadece zaman dilimi değildi biliyordum.
Umutlarımın,aşkımın,hayallerimin,geleceğimin bitişiydi aslında.Mezarına henüz gidememiştim.Cesaretim yoktu bir kere.Deli gibi korkuyordum.Onun getirdiği o aptal kutudansa sadece bir mektup okuyabilmiştim.
Beni kahreden asıl olay ziyaretine hiçbir zaman gitmememin daha doğrusu gidemememin nedenini bilmemesi ve dolayısıyla bencilliğimden,onu unuttuğumdan sanması.Bu yüzden Yağmurla kavgalıydım.Tedavi görüyor demek zor olmamalıydı.Şu an bunun ağırlığıyla yaşıyordum ve bu beni kahrediyordu.
YOU ARE READING
ENGEL
Teen FictionYolda yürürken takılıp düşebilirdik,yağmurlu bir havada ayrılabilirdik,gözlerimiz görmeyebilir ya da kulaklarımız duymayabilirdi,on altıncı kattan aşağı düşebilirdik veya bir ağacın gölgesinde ölebilirdik. Karşımıza türlü türlü engeller çıkabilirdi...