11

213 16 12
                                    

Hava her zaman olduğu gibi yağmurlu ve karanlıktı. Siyah botlarımı, kabanımı, boğazlı kazağımı giymiştim. Sunghoon'un cenazesi için mezarlığa gelmiştik. Tabutu toprağın içine koyup, üstünü toprak ile kapattılar. Yağmur suyuyla ıslanırken gözlerim Sunghoon'un ailesine takıldı. Tek bir gözyaşı bile dökmemişlerdi.

Oysaki Sunghoon onları çok seviyordu. Ailesi ile ne zaman bir şeyler yapsalar heyecanla bize anlatırdı. Onları hayal kırıklığına uğratmamak için çok çabalardı. Akıllıydı, yakışıklı ve iyi biriydi. Yaşamaktan oldukça memnundu. Onun böyle gitmesi... Acı vericiydi.

"Sunghoon için son bir dua edelim."

Papaz, ellerini gökyüzüne doğru açıp dua etmeye başladığında kalabalıkta bir süre sonra onlara katılmıştı. Bense sadece onları izliyordum. Tanrı'ya inanmamak benim suçum değildi, içimden gelmiyordu. Galiba Tanrı bir tek beni sevmiyordu. Ayrıca Tanrı'nın gökyüzünde olduğuna da inanmıyorum. Bence Tanrı her yerde ya da içimizde.

Papaza bakıp bunları düşünürken Sunghoon'un mezar taşına konan kelebeği gördüm. Kelebek... Cinayet işlendiğinde de kelebek simgesini görmüştüm. Katilimiz bir kelebekti. Kelebeğin Chaeryeong olduğunu düşünmüyordum ki bence kurbanları o öldürmemişti.

Kelebek kanatlanıp uçmaya başladı. Gözlerimle onu takip ederken ağacın arkasında duran kızıl saçlı, gözlerinden ateş çıkan, bembeyaz giyinmiş kız çarptı gözlerime. Kelebek onun parmağına konup öylece bekledi. Göz göze geldiğimizde gözlerim dolmaya başlamıştı. O yapmıştı değil mi? Sunghoon'u o vurmuştu.

Tereddütle birkaç adım ona doğru attım. Ardından korkacak bir şey olmadığını anladım. Suçlu oydu, katil oydu, hayatımı karartan oydu. Neden korkacaktım ki? Koşarak yanına ilerlediğim de o da koşmaya başladı. O kadar hızlı koşuyordum ki sanki uçacak gibiydim. Neredeyse onu tutmuştum.

Elimi öne uzattığım sırada ayağim dal parçasına takılıp yere düştüm. Tek duyduğum onun ayak sesleriydi. Dizim taşa çarptığı için kanıyordu ama umursamadım. Umutla tekrardan ayağa kalktım ve etrafıma bakındım. Yoktu, gitmişti. Gözyaşları gözlerimde daha fazla duramayıp dışarı çıktığında çaresizce ağladım .

"Hwang! Neredesin! Çık ortaya!"

Sesim çıkabildiği kadar bağırmıştım. Neredeydi bu kız? Çıkması gerekiyordu çünkü daha fazla dayanamayacaktım. Ayaklarım titriyor, gözyaşlarım yüzünden etrafı bulanık görüyor ve başım dönüyordu.

"Hwang! Lütfen... Lütfen çık artık ortaya..."

Sesim kısıldığında sadece ağlayabilmiştim. Şuan tek yapabildiğim şey buydu. Ayaklarım tutmazken yere düştüm, dizim hala kanamaya devam ediyordu. Etraf karardığında artık kendimi tamamen toprak alana yatırmıştım.

***

Gözlerimi yavaş yavaş açtığım da ortam karanlıktı. Etrafıma baktığımda pek bir şey göremiyordum. Neredeydim ben? Dışarıdan -odanın dışından- konuşma sesleri geliyordu sesleri. Daha sonra ayak sesleri duymaya başladım. Gittikçe daha da yaklaşıyordu. En sonunda kapı açıldığında içeriye az da olsa ışık girmişti ama hala kim olduğunu anlayamamıştım.

İçeriye giren kişi ışıkları açtığında göz göze gelmiştik. Onun burada ne işi vardı?

"Uyanmışsın dedektif."

Yavaşça olduğum yerden kalkmaya çalıştım ama her tarafım ağrıyordu.

"Hemen kalkmaya çalışma. Daha iyileşmedin."

"Neredeyim ben?"

Hwang, kenarda duran çekmeceden ilk yardım kutusunu çıkarıp yanıma geldi ve sarılı olana bacağımdaki sargıyı çözmeye başladı.

"Evimdesin dedektif, endişelenmene gerek yok."

"Neden beni buraya getirdin? Evime götür beni!"

"Lütfen sakin ol. En son ormanda yani mezarlıkta bayılmıştın. Seni almayacaktım ama kötü görünüyordun"

"Keşke almasaydın da geberip gitseydim!"

Gülerek ilaç sürdüğü pamuğu dizime sürttü. Yanma hissiyle ağzımdan çıkan iniltiler tüm odaya yankılanmıştı.

"Öyle deme Dedektif, pişman olursun."

"Bir katilin beni kurtarması yerine ölmeyi tercih ederim.... Kelebek."

Hwang bir süre durdu ardından yüzündeki sırıtma ile tekrar bana döndü.

"Demek ismimi öğrenmişsin, sevindim."

Anlam veremden ona baktım. Neden bu kadar kendini beğenmiş ve umursamazdı? Biraz olsun düşünmüyor muydu?

"Sunghoon'u neden öldürdün Hwang?"

Cevap vermedi. İlaç sürdüğü dizimi yeni bir bandaj ile birlikte sardı. İlk yardım çantasını yerine kaldırdı. Bu sefer bana dönebilmişti.

"Sunghoon'u-"

"Sakın adını ağzına alma!"

"Onu öldürdüm çünkü seni seviyorum."

"Bunun sevgiyle alakası yok!"

"İster inan ister inanma ama seni sevdiğim için bunu yaptım dedektif."

Dudaklarımı aralamıştım ki odanın kapısı açıldı. İçeriye Hwang'ın arkadaşları girdiğinde şaşkınca onlara bakıyordum. İkisinin de merkez de olması gerekiyordu. Tabii arkalarından biri daha çıktığında şaşkınlığım ikiye katlanmıştı.

Yeni bölümmmm

Arkadaşlar ateist değilim bu arada yazarken yanlış anlasilmasiin

Oy vermeyi unutmayınnnnn 🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟

Sevgili Dedektif // RyejiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin