16

190 17 30
                                    

Yuna

Jisu üstüme doğru yürüdüğünde kaçacak bir yerim kalmamıştı artık. Bana iyice yaklaştı ve omuzlarımdan ittirip sırtımın yatakla birleşmesine neden oldu. Kalbim deli gibi atıyordu. Sertçe yutkunduğumda üzerime eğilmiş ve yüzlerimizi yakınlaştırmıştı. Kahve gözleriyle yüzümü inceliyordu. Gözleri en son gözlerimle buluştuğunda hafifçe tebessüm etti ve saçımı yavaşça okşamaya başladı. Ondan ilk başta nefret etsem de bana iyi davranmıştı. Şimdi de benimle sevişmek mi istiyordu?

"Seni öpebilir miyim?"

Gözlerimi ondan kaçırdığımda üzerimden yavaşça kalktı ancak onu kendime doğru çektim ve dudaklarımızı birleştirdim. Evet, o bir katil olabilirdi ancak onu tanıdıkça onu sevmeye başlamıştım. Benden ne kadar nefret etse bile...

Dudaklarıyla yemişti beni. Sanki bu anı bekliyormuş gibiydi. Önce üst dudağıma odaklandı. Emdi, ısırdı. Ardından araya dilini de dahil ettiğinde daha da heyecanlanmıştım. Elleri yavaşça aşağı doğru indi ve belimde durdu. Okşadı, sıktı, eliyle sardı. Onu daha fazla isterken dudaklarımızı ayırdı ve gülerek bana baktı.

"Unutma minik, bundan sonra benimsin."

İşte o an anladım ki Jisu'da beni seviyordu.

***

Ryujin

Hwang bağırmadı ya da kızmadı. Sadece yatağa geçti ve uzandı. Ardından beni yanına çağırdığında tereddütle yanına gidip uzandım. Hızla kollarını bana sardı. Ellerim öylece boş kalmıştı bu yüzden yanaklarımın altına koymaya karar verdim. Hwang bir şey demedi. Sadece başımı okşadı. Işığı açma zahmetinde bile bulunmamıştı. Odayı tek aydınlatan ay ışığıydı.

"Sorunun cevabını vereceğim dedektif."

"Ne sorusu?"

"Oda da sormuştun ya hani."

"Ah, evet."

"Sorunun cevabı; ben küçüklükten beri böyle büyütüldüm. Yani babam cezaevindeydi ve gözlerimin önünde annemi öldürmüştü. Cenaze günü diğer herkes dua ediyordu ama ben acımdan dua bile edememiştim. Annemin mezarına sulu gözlerle bakarken büyük, görkemli bir kelebek annemin mezar taşına kondu. O an içimdeki kin, nefret ve intikam duygusu o kadar alevlenmişti ki cenazeyi terk etmiştim. İlk cinayetim o gündü. Annemin cenazesinin olduğu gün aynı zamanda da babamın ölüm günüydü. Babam öldüğünde polislere bir işaret bırakmıştım, babamın kanıyla kelebek çizmiştim. Sonra halk arasında bana kelebek denmeye başladı. Bende kelebek oldum."

Demek bu yüzden kendine kelebek diyordu. Ayrıca psikopat düşünceleri ve davranışları da küçüklüğünden geliyordu. Ben onun hakkında yorum yaparken ağladığını fark ettim. Sarılı olan eliyle gözyaşlarını sildi ve titrek sesiyle devam etti.

"Bu yüzden kelebekleri çok seviyorum. Ne zaman kelebek görsem içimdeki nefret duygusunu ortaya çıkarıyor. Ayrıca annemin yanında gibi hissettiriyor."

Gözyaşlarını tutamadığını  fark ettiğimde ani gelen cesaretle ona sarıldım ve sırtını yavaşça okşadım.

"Sonra ise yurda yerleştirildim ve diğerleriyle tanıştım. Bir grup kurduk, bizim yaşımızdakiler için değildi, daha çok cinayet adınaydı. Tacizcileri, hırsızları, masumlara zarar verenleri... Hepsini öldürmeye, bu dünyadan yok etmeye başladık. Sonra büyüdük ve bu dünyanın asla temiz olamayacağını anladık. "

Hwang kendini tutamayıp daha fazla ağlamaya başladığında ona sıkıca sarıldım ve onu kendime çekerek koynuma aldım. Onu böyle acı çekerken görmek... Beni kötü hissettiriyordu. Her ne kadar anlaşamasakta onun acı çekmesini istemezdim. Bunu asla istemezdim çünkü o benim için önemliydi.

"Bunları düşünme Hwang, gözlerini kapat ve uyu."

Hwang dediğimi yaparak gözlerini kapatmış ve kısa süre sonrada uykuya dalmıştı. Ben de ondan birkaç dakika sonra uyumuştum. Onun dediklerini oldukça çok düşünmüştüm. Onun böyle olması normaldi. İyi bir şekilde büyütülmemişti ve intikam duygusu sürekli onu ele geçirmişti. Kendine kızıyordu, babasına kızıyordu ve dünyayı kötülerden kurtaracağını düşündüğü için kızıyordu. O bunun hayaliydi.

***

Alt kattan gelen gürültülü ses ile birlikte gözlerimi açtım. Kapıyı kırarcasına çalıyorlardı. Hwang ile beraber anlam veremeden aşağı indiğimizde diğerlerininde uyandığını gördüm. Kapıyı çok sert çalıyorlardı ve kırılacak diye korkuyordum.

"Ne oluyor? Saat daha sabahın beşi!"

Hwang dikkatle kapıya yaklaşıp kapıyı açtığında gözüme yanıp sönen mavi ve kırmızı ışıklar çarptı. Bunlar bizim ekiptendi. Tanrım! Haberimi almış olmalıydılar! Ah... Hayır. Şimdi gelmemeleri gerekiyordu. Hwang ile daha yeni anlaşmaya başlamıştık. Yuna'ya baktığımda Jisu'nun arkasına saklanıyordu. Bakışlarımi ondan çekip Hwang'a çevirdiğimde hayal kırıklığına uğramış gibi bakıyordu. Hafif dolu, parlayan gözleri... Beni kalbimin ortasından vuruyordu.

"Seoul emniyet müdürlüğünden Choi Haebom, Shin Ryujin, Choi Jisu, Lee Chaeryeong, Lee Yoona tutuklusunuz."

İşte şimdi her şey başa dönmüştü.

Yeni bölüm geldiiii

Kıramadım sizi hemen atıyım dedimmm

Bu arada yeni bir ryeji fıçı bomba gibi geliyoo sadece bu ficin bitmesini bekliyoooom🫡





Sevgili Dedektif // RyejiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin