16. Bölüm

6.5K 369 68
                                    

Arkadaşlar, hepinize merhaba. İyisinizdir umarım.

Keyifli okumalar.

Sınır: 70 oy 60 yorum

Yazardan

Genç kız içeride bir yandan bebeğinin karnını doyuruyor, bir yandan da diğer odadakileri düşünüyordu.

Mirzayı ilk kez görmüştü. Barın abisi ona Mirzanın sevgisinin güçlü olduğu kadar nefretinin de fazlasıyla güçlü, insanı yakıp kavuran cinsten olduğuni söylemişti. Ve görünen o ki, Mirza Seline hiç olmadığı kadar nefret ediyormuş ki, ailesinden uzağa gitmiş.

Şimdiyse Doğa, Selinin yerini almıştı.

Yani Mirzaya her seferinde Selini hatırlatıcaktı.

Acaba hiç mi şansı yoktu Mirzanın karşısında ? Mirza onu da sever miydi ? Kabullenir miydi ?

Cevapsızdı bu sorular...

Yoksa aileden saymayıp yüz mü dönderirdi...

Bu fikir genç kızı yeterince huzursuz etmeyi başarmıştı bile.

O, artık mutlu olmayı, sevdikleriyle birlikte olmayı, sevmeyi ve sevilmeyi öğrenmek, tatmak istiyordu. Koşulsuz sevilmenin, karşılık beklemeden şefkat gösterilmesinin ne demek olduğunu bilmek istiyordu genç kız.

Bugüne kadar yaşadıklarından sonra bunu hakediyordu.

Ama sonuç olarak o, bu aileye yeni gelmişti.Eğer ki, Mirza onu istemzse,yeni ailesi de istemezdi. Çünkü gördükleri ona yetiyordu. Bu aile birbirine fazlasıyla bağlıydı.

İki günde tanıdıkları kız için kendi oğullarından vazgeçmezdiler ki.

Vazgeçemezdiler...

Genç kız sorularıyla boğuşurken masadakiler sessizliğe gömülmüştü.

Beklemiyorlardı, Mirzanın böyle sessiz kalmasını.

Ama o an Mirzanın içindeki savaşı kimse bilemezdi.

En sonunda evin bir diğer küçük çocuğu olan Deniz bu sessizliğe daha fazla tahammül edememiş, abisiyle olan konuşmayı başlatmıştı.

"Abi, sen ne düşünüyorsun bu konuyla ilgili ?"

"Ben bir şey düşünmüyorum Deniz. Düşünemiyorum. Ben bir şey düşünsem ve ya konuşsam her şey düzelecek mi ? Ben eğer bir şeyler zırvalarsam o kızın kayıp giden hayalleri, mahvolan hayatı, yaşadığı o iğrenç şeylerin hepsini unutturmak mümkün olur mu ? Bu olanlar, o kızın başına gelenler bence öyle basitce ortaya atıp konu yapacağımız bir şey değil. Öyle değil mi baba ? Bunu daha iyi sen söylersin. Malum, sen insanları korumayı çok sever, onlara saygı duyarsın ya. Hadi, şimdi yine saygı duysana senin öz kızına bu iğrençlikleri yapanlara."

O an masada derin bir sessizlik oluştu, aslında bu birçok yarım kalan çığlığın sesiydi.

"Oğlum be-ben böyle olsun istemezdim."

Tek bir cümle, tek bir cümleyle tüm çaresizliğini ifade etmişti Kenan Kuyucu.

"Aynen öyle baba. Bilemezdin. Öz kızın olmayan birini şımartıp hepimizin başına çıkartırken kendi kızının daha küçücük haliyle yaşadığı şeyleri, başına gelenleri, ona karşı edilen alçaklıkları elbette bilemezdin. Ki, burada konu öz ve ya üveylik değil. Konu karşımızdaki kişinin nankörlüğü, alçaklığı. Konu karşımızdaki kişinin bizim, benim aileme çektirdikleri. Ve tüm bunlarının yanında kendi ailemizden birinin yaşadıkları. Görüyorsun değil mi Kenan bey ? O kız paralar içerisinde yüzüp, ahlaksızlık ederken içerideki masum kız kucağında bebeğiyle birlikte p** herifin birinden kaçıyor. Hadi, şimdi söyle bakalım bu olanlar çok mu doğru ? Hep demez miydiniz iyilik etmek gerek insanlara. İyilik edelim ki, karşılığında da iyilik bulsun çocuklarımız. Buldu mu baba ? Doğa bu hayatta normal bir iyilikle karşılaştı mı hiç sizce ? Eğer ki, siz hala tüm bunlara rağmen yaşananları hazmedip gülüp eğleniyorsunuzsa size afiyet olsun. Ama şunu bilmenizi isterim ki ben o p** ku**larının cezasını vericem. Abi olarak, ailesi olarak hiç bir şey yapamasam da en azından bir insan olarak görevimi yapıcam."

Mirzanın sözlerinden sonra masadaki herkes bir kez daha gerçeklerle yüzleşiyordu. Bundan sonra nasıl eskisi gibi, hiç bir şey olmamış gibi hayatlarına devam etsinler ki.

Ada hanım daha fazla dayanamayıp masadan ağlayarak kalkmıştı. Onunla birlikte diğer kadınlar da gözleri yaşlı bir şekilde kalkıp içeriye doğru geçtiler.

Masada sadece Kuyucu erkekleri kalmıştı.

Demir artık konuşmanın zamanı olduğunu düşünüp zihnindekileri ailesine de bildirdi.

"Doğa, o herifin Mardinli olduğunu söylemişti. Mardinli bir ağaymış. Ve de evli. "

"Bunu daha önce de söylemiştim, elimizdeki bilgilerle bu sadece samanlıkta iğne aramak olur."

"Gerekirse o samanlığı yakıp kül eder, yine de bulurum o iti."

"Elbette buluruz abi ama, boşuna zaman da kaybetmiş oluruz. Biraz daha hızlı ilerlememiz lazım ki, o herif daha fazla özgür olupta insanların canını yakmasın."

"Bence Doğayla bir kez daha konuşalım. Belki onu görürse tanır öyle değil mi ?"

"Saçmalama Deniz, Doğa asla ama asla o herifle ilgili bir şey duymayacak. Zaten ona bunu hatırlatan biri var hayatında."

Mirzanın dediği gibiydi, Doğaya yaşadıklarının, kimseye güvenmemesi gerektiğinin en büyük dersiydi kucağındaki bebek.

Yaşadıklarını unutma ihtimaline asla izin vermezdi o.

Veremezdi...

Çünkü o adamın bir parçasıydı Doğanın huzuru olan bebek.

Hep yanında, her adımında olacak olan parçasıydı.

"İyide abi, nasıl olacak o dediğin o şey. Malum biz şu an Mardindeyi, şeytanın yuvasının yakınındayız. İlla bir an, bir gün, o adam ortaya çıkacak. Ya karşılaşırlarsa ? O zaman ne olacak ?"

"Karşılaşmayacak, görmeyecek, duymayacak. En azından bunu doğru düzgün yapalım. En azında bundan sonra ona kol kanat gerelim. Arkasında, yanında olduğumuzu anlasın. Madem unutmuş gibi yapıyor, bırakalım öyle kalsın. Bir kez daha onunla ilgili konuşup canını yakmayalım."
"Haklısın abi. En azından bundan sonrası için bir şeyler yapalım. Belki o zaman bize birazcık bile olsa güvenir, bizi kabullenir."

"Bundan böyle bu konu asla ama asla Doğanın yanında çekilmeyecek. Tamam mı ?"

"Tamam."

Evet, o an hesaba katmadıkları bir şey vardı. Doğa. Konuşulanları duymuştu.

O adamla karşılaşma ihtimali vardı. Hem de fazlasıyla yüksek bir ihtimaldi bu.

Onunla tekrar karşılaşmak sonun başlangıcı olurdu.

Doğanın hayatının sonu, hayallerinin bir kez daha son bulduğu nokta olurdu...

Umarım beğenmişsinizdir, şimdiden söyleyeyim sınır dolmadan bölüm gelmeyecek. Beni de anlayın, emeğimin karşılığını alamadığım zaman yazma isteğim yok oluyor.



Kaybolan Yıllar (Gerçek ailem)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin