❝Efsaneye göre kaderini terk edenlerin bütün anları küle döner, küle döndüğü yerde ise kader çiçeği açarmış. Öyle ki bu çiçek sonsuza dek, kaderini terk eden ruhun kaderini taşımakla cezalandırılmış. Kırmızı kaderleri göğe yükselen bu ruhların yaşam...
Ruh Güncellemesi: Yeni kararlar almanın ve yeni hedefler belirlemenin peşinde 🌸
Lütfen oy ve yorumlarınızla hikayemizi parlatalım, hak edeceği güzel bir yere taşıyalım. 🤍🎈
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
17.BÖLÜM
'KAR TANESİ'
İnsanın bütün çıkmazların arasında mecbur kaldığı ana hapsolduğu yer kaderin soluk simasının yansıdığı kalbidir. Öyle bir andır ki; ateş de su da kendisindedir, anın kendisidir.
Gözlerindeki kızıllıkta parlayan ateş bir sıçrayış gibi gözlerime dağıldığında dudaklarımı mühürleyen hislerle ona sadece baktım. Ellerinde hükümlü cümlelerle bir dudaklarıma uğruyor, bir de gözlerime bakıyordu. Ruhu soğuktu, nabzımda dolaşan parmağından damarlarıma sokulan hissiyat ise buzdu. Otuz yaşından başka yaşamı olmayan bu adama bakarken aramızdan bir ömür geçtiğini düşündüm. Gözlerinde sakladığı zamanlarda yıkılan duvarlar arasında kaybolup giden bir çerçeve gibi yüz hatları aniden parçalara ayrıldı.
"Bu yaşama, hayır, hiçbir yaşama ait değilim ben..." Soluk fısıltısı bir eski zaman şarkısı gibi giderek derinleşti. Uçurumlara aldanan bir rüzgarın uğultusu sanki kirpiklerini uçuruyordu. "Ruhun ruhumun saklandığı bir boşluk sadece." Etrafına bakındı. Gözlerinin doruğunda yaşamın siması vardı.
"Gözlerin..." Duraksadım. Açıkçası onunla konuşurken çekiniyordum. Çünkü konu her ne olursa olsun, her zaman beni köşeye sıkıştıracak bir şeyler bulup konuyu hatalarıma getirebiliyordu. Yüzüme çarptığı her pişmanlıksa canımı daha çok yakıyordu. "Öyle demiyor..." Kaçınmak ister gibi bir ifade takınarak nabzımı kavrayan elini yavaşça çekti.
"Benim gözlerim genelde pek bir şey demezler zaten."
"Hayır, gözlerin çok şey anlatıyor," dedim ihtimalime sıkı sıkı sarılarak. "Gözlerine bakarken zamanın çok ötesinde kalıyorum." Gittikçe silinen anılarım ve kaybolmaya başlayan hislerimle ruhumun dönüşmeye başladığı boşluğu bakışlarına kurulan giyotinin gölgesinde görmüştüm. Celladının önünde diz çöken bir kurban gibi titredim. Küçük, yeşil kılcal damarları yüzünün en keskin kısımlarında belirginleşmeye başlamıştı. Filizlenip tomurcuk açacak taze bir çiçek gibi gülümsemesi aniden dudağının kenarında oluşuverdi.
"Zaman siz ruhların ömrüne dikilen, üstünden çıkarıp atamadığı bir hırka gibi, değil mi?"
"Tüm düğmelerim yanlış iliklenmiş gibi hissediyorum," diye mırıldandığım sırada kapısı açık odamdan Kar Tanesi'nin huysuz inlemelerini işittim. Kefen göz ucuyla sorgularcasına bir bana bir de kapısı açık olan odaya baktığında kaşları havalanmıştı. Onu arkamda bırakarak adımlarımı odama yönelttim. Hızlı bir şekilde içeri girdiğimde Kar Tanesi'nin kaloriferin dibinde huzursuz bir şekilde, ince ince, hasta gibi miyavlamasını duydum.