Araba park ettiğinde gördüğüm mekan ile çok da şaşırmadım. Zengin biri olduğunu anlamak zor değildi. Arabadan indiğimde Simge'yi beklemeden mekana ilerledim. Peşimden hızla gelen topuklu seslerini duyabiliyordum. İçeriye girdiğimde boş görünce anlık korkmuştum.
Seni öldürecek olsa, öldürürdü Gölge.
Arkamdan geldiğinde hep geliyormuş gibi bir masaya ilerledi.
- Bölünmeyi sevmem. İş konusacağız.
__
20 dakikadır hiç bir sey konuşmuyorduk. Sadece yemek söylemiştik. Daha çok söylemişti. Benim adıma karar vermeyi fazla seven bir tarafı vardı. Ne tarafta oturacağıma hangi sandalyeye oturcağımı bile söylüyordu. Çok takılmadım daha garip şeyler görmüştüm.
Sürekli tabletindeki bir şeylere bakıyordu. O konuşana kadar konuşamayacaktım. En son yemekler gelince önümdeki az pişmiş ete baktım. Hiç hoşuma gitmiyordu. Sonunda tabletini bırakınca bana bakmadan yemeğe bakarak mırıldandı.
- Yeni nesil çok sabırsız.
Söylediği ile güldüm. Salladığım bacağımı durdurup kollarımı göğsümde bağladım.
- Zamanım değerli diyelim.
Bakışları hala bana dönmeden bıçağına gitti. Eti kontrol ediyordu. Aşırı dikkatli kesip içini çatalıyla hafifçe dürttü. Sıkıntıyla nefes verdim. Yüzü öyle ciddiydi ki yemeği kontrol ederken. Sipariş ederken ki detaycılığından belliydi zaten takık olduğu. Sonunda istediği gibi olduğuna kadar verince kesti ve bir lokma aldı. Yutana kadar bekledi uzun süre. Tadını da kontrol ediyordu. Eliyle onay veren bir işaret yapınca bakışlarımı oraya çevirdim. Şef bunca zamandır bu karının tepkisini mi bekliyordu. Bir de benim yaşımdakilere çocuk derler.
Bakışları beni buldu sonunda. Gülümsemiyordu, ciddi de değildi. Farklıydı. Daha önce görmediğim bir yüz ifadesi vardı. Okuyamıyordum.
- Paraya ihtiyacın var biliyorum.
Söylediği ile kaşlarım kalkarken ona baktım anlamayarak. Ne alakaydı şimdi bu.
- Sana iş teklif edeceğim.
Söylediği ile gülüp masadaki sudan bir yudum aldım.
- Kalsın kendi işimde gayet iyiyim.
Gülmüyordu.
Etten bir yudum aldı. Degişik bir tavrı vardı. Hayvan eti yemiyormuş gibi bir sertlikle yiyordu. Çok nazik kesip öyle vahşi yiyordu ki sanki hayvanı dişleri ile parçalamak istiyordu.
- Paran yok; ailen hapiste, koca bir çete bakmaya çalışıyorsun ve pavyondaki borcunu ödemen gereken bir arkadaşın var.
Çenem sinirden kasılınca bakışları oraya döndü. Yeniden yüzüme baktı. Kadının içinden insanlığını almışlar gibi bakıyordu gözlerime. Dengesiz diye düşündüm kendi kendime.
- Red Droganı istemiyorum, almak istediğim sensin.
Söyleme şekli elimde olmadan güldüm. İnsanmışım gibi bir tabirde söylemediği kesindi. Gülüşüme bakıyorken elini yana atıp çantasan koca bir dosya koydu önüme.
- Ne bu benim tapum mu?
Ben gülüyorken başını onaylar şekilde sallayınca gülüşüm soldu. O dosyayı alırken kaşlarım çatılmıştı gerginlikten.
- Bunu konuşuruz daha vakit var.
Cidden çok değişik insan tanımıştım. Ama bu karı bambaşka bir boyut taşıyordu. Psikopat desem değil gerizekalı desem değildi. Ne olduğunu asla anlamıyordum.
- Aşilin hikayesini biliyor musun?
Derin nefes bırakıp omuz silktim onun eti nasıl bir bakışla izlediğini izlerken.
- Evet ne olmuş.
Gözleri çatalında sanki yemek değil de çok daha önemli bir şeymiş gibi izlediği bakışlarını bana çevirdi.
- Teklifimi kabul etmezsen kısa sürede çeten dağılacaktır. Arkadaşlarını korumayı çok istiyorsun. Lale'yi hayatta tutamazsan irtibatın yıkılır. Bir kere çöküşe geçersen kalkamazsın. Bence bunu çok iyi biliyorsun.
Söylediklerini zaten bildiğim için omuz silktim. Umursamaz olsam da her gece düşündüğüm şeyleri birinin inatla yüzüme vurması güzel değildi.
- Çok araştırmışız dersimizi bakıyorum.
Elini yine çantasına attı bunu söylememi bekler gibi. Önüme bir kağıda çıkarılmış fotoları koydu. Gördüğüm görüntü ile ilk kez yüzümdeki maske düştü. Sena ile çıplak yatan bedenlerimize bakıp bir kac saniye izledim. O eti hareretle çiğnerken gözümde bir gülüş oluştu.
- Bu mu tehditin? Sena'yı becerdiğimi herkes bilir daha yaratıcı ol.
İlk kez bu yemekte ifadesi ormanda avlanıyormuş tavrından çıkıp güldü.
- Tehdit değil bu. Seni tanıdığımı gösterme şeklim.
- Nasıl yani?
Ellerinden çatalını bıraktı ve çenesinin altına koyup yemeğime baktı.
- Niye yemiyorsun seni zehirlerim diye mi korkuyorsun?
Soruma cevap vermiyor.
- Sevmem az pişmiş et.
- Yiyeceksin.
Söylediği ile gülüp tam başımı kaldırdım ki bakışlarını gördüm. Bu kadında normal bir şey var. Hiç normal olmayan. Korkutucu değildi söylerken. Daha çok emir veriyordu. Çok emindi uygulayacağımdan.
- Hayır.
Gözleri parladı.
Yemin ediyorum ki gözlerine flaş tutulmuş gibi olmuştu. Kollarını göğsünde bağladı. Arkasına yaslanıp beni izlemeye başladı.
- Aşil savaşa gitmeyi kabul etti irtibatı için.
- Ben tanrı çocuğu değilim.
Anlamayarak bakınca bana ben bu sefer masaya yaklaştım. Dirseklerimi dayayip direkt gözlerine baktım. Senden 15 yaş büyük birine üstünlük ve güçlülük kurmaya calışmak kolay değildi.
- Aşil güç ile doğdu, ben kazandım. Basit bir kehanet benim gücümü ve irtibarımı elimden alamazdı. Ben emeğimle geldim. Düşersem geri kalkarım.
Söylediklerim onu mutsuz etmeliydi ama daha mutlu oluyordu. Her ters çıktığımda yaşadığı mutluluk ve sevinç görmeye değerdi.
- Gölge.. Gölge, Gölge, Gölge..
Başını sallayarak ismimi sayıklayıp gülüyordu.
- Kaç kişi ölmüş olur sen yeniden kalkana kadar? Yeterince kişi kaybettin sanıyordum. Artık seni kolluyacak Murat da yok.
Artık Murat yok. Bunu son aylarda her an hissetsem de cidden hissetmeye başlamaya tek başıma başaramadığımda hissetmiştim. Avcumu çok sıktığımı fark edince açtım yavaşca. Gerçeklerin farkındaydım. Hayatta tutmak istediğim insanlar vardı. Bu kadar çabaladıktan sonra çökemezdim.
- Pekala
Dedim derin nefes vererek.
- Ne teklif ediyorsun.
Simge'nin yüzündeki gülüş büyüdü. Nefesleri hızlanmaya başladı sanki uzun bir koşudan çıkmış gibi. İkimizin de haberi yoktu. Bu başlangıç benden çok onu yok edicekti.
YOU ARE READING
in a room full of art i'd still stare at you
Fantasysahip olunan, olunabilecek anılar için kaybettiğimiz ve geri alınamayacak anılar için - gerçek adını kimseye söylememeye söz verdiğim ve hikayeyi okuyacağından yüzde yüz emin olduğum biri için.