Yaseminler geleli bir hafta olmuştu. Bir haftadır Simge'nin aramalarını görmezden geliyordum. Telefonu kullanması bile bunaltıyordu onun mesaj ve aramalarından her şeyi sessize almıştım. Sabah erken saatlerdi. Güneşin bile aşırı doğmadı saatler. Hep uyanık olduğum saatler. Boş boş izliyordum gökyüzünü. Aşağıda büyük bir gürültü kopmaya başlasa da inmedim. Kavga falan çıkmıştı büyük ihtimalle. Gökyüzüne bakmaya devam ettim. Gürültü arttı. Güneş daha yükseklere çıkacaktı bir kaç saate.
- Gölge aşağıya gelmen lazım!
Duyduğum panik sesi ile derin iç çektim. Ne olduğunu sormadan kapıda duran Duman'ı es geçerek o bir şeyler saçmalıyorken dinlemedim. Merdivenleri iniyorken kaşlarım çatıldı. 10 yaşında elinde tabanca tutan bir çocuk vardı. Gölge'yi istiyorum diye bağırıp duruyordu. Merdivenden iniyorken seslendim bakışlar bana dönüyorken.
- Bağırınıp durma burdayım.
Herkes ayaklanmış kapıda dikilen çocuktan uzakta bekliyorlardı. Biri bile durduramamış mıydı ufacık şeyi. Elinden silah almak böyle zor olmamalıydı. Hala aralarında kavga çıktı çocuklardan biri eline silah aldı diye düşünsem de imkanı yoktu kilitliydi hepsi. Duman arkamdan hala anlatıyorken sonunda dediklerine kulak verdim.
- Az önce geldi dışarıdan bizden değil seninle konuşmak istiyor.
Bizden mi değil? 10 yaşından büyük bile durmayan çocuğun derdi neydi burayla. Biri mi yollamıştı elinde silahla. Ben sonunda merdivenleri bitirince önündekiler açıldı çocuğun gözler bana dönüyorken çocuk da bana baktı. Öyle değişik mavi gözleri vardı ki bir kere daha gördüğüme emindim. Çocuk bana hayatımda hiç görmediğim bir öfkeyle bakıyordu. Silahı bana çevirince herkes hareketlenmişti ki elimle durmalarını işaret ettim. O kadar da güçsüz duramazdım. Şu kadarcık veletin üstüne 50 kişi salmayacaktım. Hepsi panikle beklerken yukarıdan çocuğa baktım.
- Ne istiyorsun?
Çocuk ben konuştukça yüzümü daha yakından inceledi. Beni tanıyordu. Öylesine biri gönderdiyse böyle kin dolu bakamazdı.
- Tanımadın beni değil mi?
İki eliyle silah tutan parmaklarına döndü gözlerim. Yara doluydu. Bedeni titriyordu resmen ama korkudan olmadığı belliydi. Öfke doluydu.
Omzularımı silktim umursamaz şekilde sorusuna karşılık. Bu yaşta bir çocuğu hatırlamama imkan yoktu.
- 2 sene önce Dragon'da rakibindim.
Duyduğum cümle ile yüzüme bir ciddiyet çöktü. Büyük bir konuşma başlamıştı depoda. Herkes 8 yaşında bir çocuğu dövücek kadar kalpsiz olmadığımı düşünmek istiyordu büyük ihtimalle. Çocuğu hatırlamak için gözlerimi kıstım. Tek elini bıraktı silahtan. Öne atılsam alırdım ama yapmadım. Ne diyeceğini merak ediyordum. O ise diğer elinin tşhirtünü sayırdı. Kolunun iç kısmında kocaman bir kesik yarası izi vardı. Yarayı görünce o mavi gözler anlam kazanmıştı.
- Şimdi hatırladın mı ölümsüz Gölge?
- Sena hazır mısınız hadi?
Kapıya sertçe vuran Murat ile Sena gergin bir nefes bıraktı. Pamukları dudağımdaki yaraya gitti. Gergince bağırdı kapısının arkasına doğru.
- Çatlama be geleceğiz işte!
Murat'ın gergin homurtaları ve ayak sesleri git gide bizden uzaklaşırken endişeli bal mumu renginde bir çift göz bana döndü.
- İyi misin?
Ayağa kalkıp dudağıma yapışmış pamukları çekip ayağa kalktım. İğnenin etkisi olmadan ayağa kalkabilmek güzeldi.
YOU ARE READING
in a room full of art i'd still stare at you
Fantasysahip olunan, olunabilecek anılar için kaybettiğimiz ve geri alınamayacak anılar için - gerçek adını kimseye söylememeye söz verdiğim ve hikayeyi okuyacağından yüzde yüz emin olduğum biri için.