Midem bulanıyordu. Hayatımda hiç bir zaman bu kadar su içmemişken sadece midem bulanıyordu. Dilim, hâlâ damağıma yapışırken bir yudum daha su içtim. Suluğumdaki su tekrar bitmişen yüzümü buruşturdum. Anında lavabo ihtiyacım oluşmuştu, bu yüzden öğretmenimiz Bay Jeon'dan izin almak için elimi kaldırdım. "Buyur, Kim?"
"Öğretmenim, acil kavaboya gitmem gerekiyor da." Derin bir nefes alarak bana döndü. "Kim, şu sıralar çok fazla lavabo izni aldın. Umarım farkındasındır."
"Üzgünüm öğretmenim, elimde değil." Mahçup ses tonumla konuşunca eli ile çıkmamı işaret etti. Mide bulantım kendini daha çok belli ederken lavaboya koştum. Her şeyden önce lavabomu halletmiş, boğazımdaki keskin his ile midemdekileri bir anda çıkartmıştım.
Yorgunlukla yere çömelip ağrıyan böbreklerimi tuttum. Bana ne oluyordu bilmiyordum, ancak canım acıyordu. Sanırım lavaboda uzun süre kalmıştım çünkü çalan zil kulaklarımda yankılanıyordu.
Açılan kapı ile öğretmenimiz Jeon'u gördüm. Endişeyle yanıma eğildi ve gözleri ile üzerimi süzdü. "Kim? İyi misin?"
"Öğretmenim... Annemi a-arayabilir misiniz?" Kısık çıkan sesimle hemen ambulans aramıştı. Ondan sonrası ise hızlıca gelişti.
Beni ambulans ile hastaneye götürdüklerinde annem de hemen gelmişti yanıma. Ağrılarım için bir ilaç verdiklerinde rahatlamıştım. Acil doktorunun sorduğu soruları cevapladıktan sonra bazı testler yapmışlardı.
"Efendim, kontroller sonucunda oğlunuzun kan şeker oranında büyük bir yükselme gördük. Tahlil sonuçlarına göre hemoglobin değeri gereğinden çok yüksek. Ve üzülerek söylüyorum ki diyabet olma olasığı yüksek bir durum."
Diyabet... İşte bu kelime ile 7 yaşımda, 1. sınıfta iken tanışmıştım. Hastanede yatış sürem boyunca annemin geceleri ağladığını duyabiliyordum. Ben, Kim Seungmin, bu yaşıma rağmen zekam ile tanınırdım okulumda. Bu yüzden aptallık etmeyerek bu diyabeti öğrenmiştim.
Diyabet, halk dilinde şeker hastalığı, pankreas organının iflası ile oluşurdu. Şeker oranını dengede tutmak için gün içinde dışardan insülin hormonu takviye etmeliydim. Kalem iğneler ile de bunu sağlayabiliyordum.
Ancak öğrendim ki günün her öğününde, herkesin içinde o iğneyi yapmak zorundaydım. İnsanların meraklı gözleri altında, sorulan sorulara karşı gelmeye çalışarak o iğneyi yapmak zorundaydım.
Dile kolay geliyordu ancak yaşaması sinir bozucu bir durumdu. Gözlerimin içine baka baka, sürekli duyduğum soruları tekrar tekrar duymak artık nefret kadar büyük bir duygu güdüyordu. Her şeyimle kendime olan bir nefret...
☆
selamlar
yeni bir fice daha başladık, hadi hayırlısı
bu ficin bir kısmı benim yaşantımı içeriyordur, ve gerek nefretimi kusmak gerek de bilgilendirmek amaçlı yazıyorum. eğer sorularınız olursa elbette cevaplayacağım
iyi geceler millet!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Prince || Chanmin
Fanfiction"Neden buna sahibim?" Sorduğum soru ile gözleri bana döndü. Bakışlarında ne alay vardı ne de nefret. Sadece... Şefkat? "Şeker gibisin Seungmin. Bu yüzden Tanrı'nın sana olan hediyesi bu." ☆ Chanmin🫀