"Hadi Seungmin! Gidelim ne olacak sanki?" Felix'in kolumdan tutması ve sıradan kaldırması ile bir şey diyememiştim. Sabahtan beri abimlerin yamına gitmekte ısrar ediyordu. Ama bilmediği bir şey vardı.
Chan ile aramızda yersiz bir anlaşmazlık vardı. Ben ona soğuk davranıyordum, o da bana aynı şekilde davranıyordu. Garip bir şekilde aramız açılmıştı. Ve bu durum canımı yakıyordu.
"Bak karşıdalar. Sabahtan beri sıradan kalkmadın zaten. Bir şeyler ye hem, öğlen iğneni yapacaksın." Ofladım sadece. Beni sürüklemeye devam eden çocuğa ses çıkaramadan yanlarına gelmiştik. "Ooo, Seungmin. Yüzünü gören cennetlik."
"Abartma! Aynı evde yaşıyorsunuz."
"Ama bir sor bakalım odasından çıkıyor mu kerata? Okula giderken ve okuldan dönerken görüyorum sadece artık." Abimin sitemine karşı gülmem gerekirken somurtmaya başladım. Evet, kesinlikle hassaslaştığım bir dönemdeydim. Her şeye moralim bozuluyordu.
"Neden? Hava alman gerekmez mi biraz?" Chan'ın merak ve endişesi beni daha da germişti işte. "Canım istemiyor." Kısaca kestirip attım ruhsuz tutmaya çalıştığım sesimle. Başarılı da olduğumu düşünüyorum. Sesimde bir duygu tınısı dâhi yoktu.
"Al işte. Soğuk nevale." diye çekişti abim bu sefer. Felix'i kolunun altına almış bir şekilde sandalyesine yayılmıştı. Chan ise yanımda, sessizce oturuyordu. Bana baktığını hissedebiliyordum.
"Hafta başından beri bir haller var bunda. Sesi soluğu çıkmıyor derslerde. Bazen uyuyor hatta, uyuduğum için her tenefüs beni azarlayan Seungmin'den bahsediyorum."
"Tamam Felix. Abartma." Sertçe uyardığım zaman burun kıvırıp abime sığındı. Ben de göz devirerek Bana doğru bakan bir grup zorbaya döndüm. Dün kayıp yere düşmüştüm ve bununla hâlâ dalga geçiyorlardı.
Gözlerinin içine bakıp orta parmak çektim. Kaşları çatıldığı zaman ise kapıdan giren hocaları işaret ederek sırıttım. Giderayak sinirlerini bozmuştum. Zaten hocalar gelince direkt çıkmışlardı kantinden.
Arkalarından acıyarak baktım ve ardından masaya döndüm. Abimle Felix tatlı bir şekilde sohbet ederken Chan suskundu. Ona döndü gözlerim bu sefer. Geldiğimden beri beni izlediğinin farkındayım zaten, hemen göz göze gelmemiz de bunun kanıtıydı.
"İçecek bir şey ister misin?" Aniden sorduğu soruyla kafamı iki yana salladım. "Seungmin sabahtan beri sınıftan çıkmadın."
"Olabilir Chan." Kafamı camdan dışarıya çevirip okul bahçesini izledim. "Seungmin, inat etme. İstediğin bir şey varsa söyle. Yoksa kahve alıp geleceğim."
"Gerek yok dedim. İçmek istemiyorum." Gözlerimi dışarıdan ayırmazken çenemde hissettiğim kemikli parmaklar ile gözlerim Chan'a döndü. Kalbim kendi ritmini çoktan bozmuşken gözlerim şaşkınlıkla aralandı.
"Çok nazlısın." Olayın şokunj atlatmam biraz uzun sürse de, kendime geldiğim gibi parmaklarını ittirdim. "Ne yapıyorsun ya!?"
Kahkaha atıp yüzüme yaklaştı. "Yanakların kızardı küçük prens." Ellerimi göğsüne yerleştirip ittirmeye çalıştım. Ama kımıldamıyordu dağ ayısı. "Chan uzaklaş!"
"Canım istemiyor." dedi beni taklit ederek. Bu yaptıkları ile dışarıdan tepkisiz görünsem de içimde bir savaş vardı. Bir yanım heyecanlı ve mutluydu. Ancak, bir diğer yanım ise kırılıyordu. Bu yaptıklarından sonra duyacağım "arkadaşlık" kelimesine hazır bir şekilde bekliyordu.
"Chan sapık var diye çığlık atarım, uzaklaş." Geriye çıkıp kahkaha attı tekrardan. "Hadi ama..." dedi ve sustu aniden. Gözleri durgunca önce masayı ardından da gözlerimi buldu.
"... Arkadaşlar arasında olur böyle şeyler?" dedi rahatsız bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Prince || Chanmin
Fanfiction"Neden buna sahibim?" Sorduğum soru ile gözleri bana döndü. Bakışlarında ne alay vardı ne de nefret. Sadece... Şefkat? "Şeker gibisin Seungmin. Bu yüzden Tanrı'nın sana olan hediyesi bu." ☆ Chanmin🫀