Günler hızlıca geçmiş, sonunda bir haftaya daha girmiştik. Hastalığımı biraz ağır geçirdiğim için dün, yani pazartesi günü okula gitmemiştim. Bugün ise okul kapısının önündeki Chan hyungun yanına gülümseyerek ilerliyordum. "Günaydın!"
"Günaydın küçük prens. Bakıyorum da daha iyisin." Okul bahçesine girerken kafa salladım. Keyfim yerindeydi bugün. Hafta sonu çok halsiz ve kötüydüm. Hatta bizimkiler bana ulaşamadıkları için annemi falan aramışlardı.
Dün kendime gelebilmiştim daha. Ama iyi hissettiğim için hemen okula döndüm. Küçük tayfamızı özlemiştim, yalan yok. Onlarla zaman geçirecektim bugün. "Evet hyung, keyfim yerinde."
"İyi olmana sevindim." Saçlarımı hafifçe karıştırıp gülerek önüne döndü. Bu hareketi beni daha da gülümsetmişken kendime gelmek adına gözlerimi kırpıştırdım. "Sen nasılsın peki hyung? İyisin değil mi?"
"İyiyim Min. Beni merak etme sen." Yorgun gözlerine tezat gülen yüzü pek de ikna etmese de kafa sallamakla yetindim. Çoktan bizim sınıf katına gelince ona döndüm. "İyi dersler. Güzelce dinle derslerini."
"Dinleyeceğim, sen de dinle dersleri. Yorgun hissedersen de uyu. Tenefüste çıkarsanız eğer kantine, her zamanki masaya gelin. Anlaştık mı?" Uzattığı serçe parmağına, kendi parmağımı sarıp baş parmaklarımızı birleştirerek mühürledim sözümü. "Hmhm, seni dinleyeceğim. Görüşürüz!"
"Görüşürüz küçük prens." Ben hoplaya zıplaya sınıfıma girip sırama oturdum. Küçük bir çocuk gibi heyecanlı hissetmiştim ve bu aniden olmuştu. İçimdeki çocuk neşeyle gülerken bana garip garip bakan Felix'e döndüm. "Günaydın!"
"Günaydın Seung. Ne bu neşe hayırdır?"
"Aniden heyecanla doldum. Chan hyung beni sınıfıma bıraktı hem, tenefüste her zamanki masada oturabileceğimizi söyledi. Tenefüste kantine inelim, su da alırım. Bugün de çok fazla özenmemiştim. Saçlarım kötü durmuyor değil mi? Üstüm düzgünse o da ye-"
"Seungmin!" Felix belerttiği gözleriyle bana bakarken dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ne bu enerji gerizekalı? Sakin ol biraz. Ayrıca böyle güzelsin, neden takıldın buna birden?"
"Bilmiyorum..." Yersiz heyecanıma şaşırması beni de kendime sorgulatmıştı şimdi. Gerçekten, neye bu kadar heyecanlanmıştım ben? Tanrım, heyecandan ellerimin titrediğini yeni fark ediyordum!
"Tamam sakinim." Sırıtan arkadaşıma bakıp kaşlarımı çattım. "Niye öyle bakıyorsun?"
"Chan hyung ile konuşunca mı bu kadar heyecanlamdın sen?"
"Ne!?" Hızla ona döndüm. "Neden böyle bir şey olsun ki!?"
"Bilmem. Gelir gelmez onunla konuşmanı anlatman, güzel misin diye düşünmen... Sanki seni Chan hyung heyecanlandırmış." Dediklerini dikkatlice dinleyip düşündüm. Chan hyungun dediklerine heyecanlandığım elbette çok açıktı ama ben geçiştitmeyi seçiyordum. "Bilmiyorum. Boşver, tenefüste kantine gidelim mi?"
"Gideriz gideriz." Yanmaya başlayan yanaklarımın kızardığını düşünmüştüm ki Felix gülerek konuşunca buna emin oldum. Ellerimi yanaklarıma yerleştirip kafamı sıraya yasladım. Derin bir iç çekip bunu sonra düşünmeye karar verdim. Derse hazırlıklarımı tamamlayıp Felix'e döndüm.
"Öğle arasında ne yapacağız?"
"Biz Hyunjin ile markette takılacağız." Dediği şeyle kaşlarımı çattım. "Biz gelmeyecek miyiz?"
"Seung bu markete gitme işini date gibi düşün. Baş başa kalalım istiyoruz." Dedikleri ile sakince kafa salladım. Tek başıma da kalamayacağıma göre Chan hyunga parkta oturmayı teklif edebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Prince || Chanmin
Fanfiction"Neden buna sahibim?" Sorduğum soru ile gözleri bana döndü. Bakışlarında ne alay vardı ne de nefret. Sadece... Şefkat? "Şeker gibisin Seungmin. Bu yüzden Tanrı'nın sana olan hediyesi bu." ☆ Chanmin🫀