"Tamam, ben gelirim. Felix'i de geçerken yol üzerinde alırım." Chan hyung kafa sallayıp yanında oturan bana baktı. "Okuldan sonra direkt bana geçelim mi?"
"Üzerimi falan değiştirseydim."
"Benim kıyafetletimden veririm, dert etme bunu Min. Ekstra eve gidip tekrar yola çıkmamış olacaksın, hm?" Düşününce mantıklı gelen fikirle kafamı salladım. "Olur, gelirim."
"Çıkışta kapıda buluşalım o zaman." Kafa sallayıp çalan zille ayaklandım. Bizim tayfayla beraber kantinden çıkıp okul binasına ilerledik. Öğle arasının sonu olunca öğrencilerin çoğu okul dışından geliyordu.
Bizim kata gelince Felix ile son kez tayfayla vedalaşıp sınıfımıza ilerledik. İkimiz de birbirimize bakarak gülünce yerimde seke seke sınıfa gittim. "Chan utanmasa seni yatağına davet edecek."
"Lix! Saçmalama!" Omuz silkip gülünce arkasından kaşlarımı çatarak baktım. Sıramıza oturduğunda göz devirip yanına oturdum ben de. Son dört dersimiz kalmıştı, bu derslerin hızlıca geçmesini dört gözle bekliyordum.
Fizik dersi sonunda bittiğinde kafamı sıraya yasladım. Başım ağrımıştı. Son iki dersimiz vardı ve o da tarih dersiydi. Tarih dersinden nefret ederim, beynim almazdı. Yardım isteyebileceğim birileri mutlaka çıkardı. Bu yüzden bu derste uyumayı planlıyordum.
Planlarımı gerçekleştirerek iki ders aralıksız uyudum. Felix son beş dakika kala beni uyandırınca eşyalarımı toplayarak gerindim. Saçımı başımı düzelterek tamamen hazırlandığımda zil çalmıştı. Felix ile sessizce çıkış kapısına vardığımızda sesini duydum "Görüşürüz orada. Dikkat et tamam mı?"
"Hmhm, sen de dikkat et." Birbirimize el salladıktan sonra o evinin yolunu tuttu. Ben de yanıma gelen Chan hyunga el sallamaya başladım. "Çok beklemedin değil mi?"
"Hayır, hayır. Yeni geldim buraya." Anladığını belirterek kafa salladıktan sonra kolunu omzuma atarak arabasına ilerlemeye başladı. Bir şey demeden ayak uyduruyordum. Ancak çevredeki bakışlar ve bizi işaret eden parmaklar gerilmeme neden olmuştu. İnsanların dikkatini çekmeyi sevmiyordum.
"Bir sorun mu var?" Chan hyungun sesini duyduğumda tedirgin bakışlarımı ona çevirdim. O da kısaca çevremize bakınca derin bir iç çekip arabanın kilidini açtı. "Bin hadi, daha fazla dikkat çekmek istemiyorsan hızlıca gidelim." Kafa sallayıp ön koltuğa ilerledim ve kapısını açarak yerleştim.
Kemerimi takıp derin bir soluk aldım. Chan hyung da yanıma oturup arabayı çalıştırınca elinden geldiğince hızlı bir biçimde yola çıkartmıştı arabayı. O dikkatini yola vermişken benim gözlerim, tek elle tuttuğu damarlı kollarındaydı. Kaslı görüntüsünün yanında damarlı olması dikkatimi tamamen ona döndürmemi sağlıyordu. Damarlı kol, zaafımdı.
Fark etmeden dişlerimle eziyet ettiğim alt dudağımı serbest bırakarak hızla önüme döndüm. Yaptığım şeyi görse sapık ilanı yerdim sanırım. Adamı gözlerimle yedim bitirdim resmen!
Gerici sessizlik rahatsız ederken radyoya uzanıp bir şeyler aramaya çalıştım. En sevdiğim müziklerden birisini duyunca ise keyifle gülümseyip arkama yaslandım. Yatak müziği olabilirdi, ama cidden güzel bir havası vardı.
"Chase Atlantic dinler misin?" Chan hyungun sorusu ile hızla kafa salladım. "Evet! Adamlar çok güzel müzik yapıyor. Konserlerine gitmeyi çok isterim."
"En sevdiğin müzikleri ne peki?"
"Aslında neredeyse hepsi favorim. Ama into it benim için çok daha ayrı. En sevdiğim müzik o." Heyecanla ona dönüp anlatırken kırmızı ışıkta durmamız ile bana baktı gülerek. "Benimki de the walls. Triggered ve swim de cok güzel şarkılar aslında."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Prince || Chanmin
Fanfiction"Neden buna sahibim?" Sorduğum soru ile gözleri bana döndü. Bakışlarında ne alay vardı ne de nefret. Sadece... Şefkat? "Şeker gibisin Seungmin. Bu yüzden Tanrı'nın sana olan hediyesi bu." ☆ Chanmin🫀