"İyi günler dileriz Bay Kim. Eğer yine bu tarz bir sorun olursa, bekliyor olacağız." Kafa salladım yorgunca. Gece boyunca uyuyamamıştım, bu yüzden gözlerim acıyordu.
"Teşekkürler Komiser Wang." Yorgun sesimle konuşup hafifçe eğildim ve kapıdan çıktım. Arabasına yaslanan Chan anında yerğnde dikleşip bana baktı. Endişeli görünüyordu ki normaldi. Yüzüm solmuştu ve gözlerim kızarıktı. Yemek de yemek istemediğimden açtım.
"Seungmin cidden hiç uyumadın mı ya?"
"Hayır, uyumadım." Ona kırgındım. Bunu ona belli ediyordum şuan ama sanki yorgunluktanmış gibi maskeliyordum. Normal bir şekilde yaparsam sorgulardı. Ona olan ilgimi öğrenmesi beni korkutuyordu. Arkadaştık biz. Ötesi zordu.
"Eve gidince uyu." Omuz silktim mırıldanarak. Arabaya binerek onu bekledim. Cidden yorgundum. Gözlerimi yumarak onun da arabaya binmesini dinledim. Bir süre sessizce oturdu koltuğunda. Daha sonra da arabayı çalıştırıp yola koyuldu.
"Seungmin. Her zaman yanındayım, bunu unutma tamam mı?" Aniden söylediği şeyle kalbim teklemişti. Ona olan kırgınlığımın farkında olmasa bile kendimi ağırdan satma planı daha cazip gelmişti. "Teşekkürler... Hyung." Duygusuz çıkmasına özen gösterdiğim sesim ile konuşup kafamı cama doğru yatırdım.
"Hyung deme Seung. Gerek yok." İşte bu garipti. Ona ismiyle hitap edildiğinde bunu istemezdi aslında.
"Ne diyeyim o zaman?" Sustu. Merakıma yenik düşüp kafamı ona çevirdim ve gözlerimi açtım. Gözleri hafifçe dolmuştu ve tebessüm ediyordu. Yutkundu hafifçe. "İsmimle seslen bana. Bunu seviyorum."
"Peki, Chan." Bunu der demez tekrar kafamı cama çevirip gözlerimi kapattım. Yaşanan bu olay bana gereksiz bir umut vermişti. İçimden kendime kızıp yolun bitmesini bekledim.
Sessiz geçen yolun sonunda Chan beni dürttü. "Küçük prens, geldik." Gözlerimi araladım sakin tavırlar ile. Hareket edecek hâlim yoktu. Bu yüzden uyuşukluk yaparak ona döndüm. Bayık bakışlarım onun bakışları ile buluştuğunda ise derin bir iç çektim.
"Teşekkürler, beni bıraktığın için."
"Her zaman, bir şeye ihtiyaç duyarsan eğer araman yeterli olur. Tamam mı?" Kafa salladım sadece. Konuşmaya bile üşeniyordum. "Dikkat et kendine. Arada haber de ver." Tekrar kafa salladım.
İnmek için hareketlendiğim sırada saçlarımda bir sıcaklık hissettim. Chan, saçlarımı okşuyordu. Chan saçlarımı okşuyordu? Ne?
"Hayata karşı olan kırgınlıklarını tek başına yüklenme. Yorulmanı istemiyorum. Bir... Arkadaş olarak? Her zaman yanındayım. Bunu bilmelisin."
"Teşekkürler Chan. Aslında hiç gerek yok. Yine de çok teşekkür ederim. Görüşürüz." Bir şey demesini beklemeden indim arabadan. Sinirlerim bozulmuştu. Ne zamandan beri içimde çığlık atan çocuk, artık bunu dışa vurmak istiyordu.
Eve girdim. Ve ben bu sefer, o çocuğu susturmadım. Dış kapıya sırtımı yasladım. Yavaş yavaş yere doğru kayıp otururken göz yaşlarım akmaya başladı. Susturmadım. Sadece bağırdım.
Sesli sesli ağlarken yanıma koşarak gelen kişiye baktım. Abimdi, bugün o da evdeydi. Ve ben bunu unutmuştum. Başta korktum babam psikolojik olarak karşımda belirince. Ama gözlerindeki endişe ve şefkat duygusu korkularımı bana unutturdu.
"Seungmin? Neden bu hâldesin?"
"Ben..." Konuşamadım. Dudaklarımdan firar eden hıçkırık buna engel oldu. Abim hızla yanıma çömelip bana sarılınca kendime engel olamamıştım işte. Sarsılan bedenimi sıkıca tutmuş ve kulağıma fısıldadığı şeyleri duymasam da iyi hissettiren şeyler söylerken, sadece ağlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Prince || Chanmin
Fanfiction"Neden buna sahibim?" Sorduğum soru ile gözleri bana döndü. Bakışlarında ne alay vardı ne de nefret. Sadece... Şefkat? "Şeker gibisin Seungmin. Bu yüzden Tanrı'nın sana olan hediyesi bu." ☆ Chanmin🫀