Christopher Bang
Seungmin, Seungmin, Seungmin... İki gündür bu isim aklımın köşesindeydi mutlaka. Nedense... Onu her gördüğümde aklıma annem geliyordu. 4 yıl geçmişti üstünden ama hâlâ aklımdan çıkmıyordu. Onu özlemiştim.
Telefonu gülümseyerek kapattım. Arkadaş olmayı kabul etmesi güzeldi. Zaten Hyunjin ve manitinden dolayı sürekli görüşecektik, kabul etmeseydi sorunlar olabilirdi.
"Chris." Babamın sesini kapıda duydum. Yavaşça ona dönerek bıkkın gözlerimle baktım. Babam iyiydi, hoştu ama hataları vardı. Annem onun yüzünden ellerimden kayıp gitmişti benim. İlgisizliği ve geçiştirmeleri yüzünden...
"Efendim?"
"Ders çalışıyor musun diye baktım da. Yine telefon başındasın." Sabır dilercesine derin bir nefes aldım. Telefonu elime alalı yarım saat falan olmuştu. Günlük çalıştığım dersi zaten çalışmıştım.
"Günlük ders çalışıyorum ama sen iki haftada bir odama geldiğinde o zamana denk gelmiyorsun." Babama karşı sivri dilliydim. Göz göre göre... Annemin ölmesini izlemişti. İlgisizliği ve umursamazlığı yüzündendi.
"Ne bu atar? Babanım ben senin."
"Bu gece işin yok mu?" Bana olan bakışını umurdamadan ona diktim gözlerimi. "Hayır. Bu akşam evdeyim. Özlemişsindir."
"Uyuyacağım. Çıkarken kapıyı kapat." Omuz silkip dediğimi yapmasına sinirlenmiştim. Sanki oğlu değildim, düşüncesizliğinden nefret ediyordum. "İğrenç birisi..."
Odamdaki banyoma girerek dişlerimi fırçaladım. Uyuyabildiğim kadar uyumak istiyordum. Göz altlarım morarmıştı, uykusuzluk zordu. Ama enerjik davranmak her türlü güzel hissettiriyordu.
Yatağa girip sırt üstü uzandım. Biraz tavanla bakıştıktan sonra uyumak adına gözlerimi kapattım. Bir sağa bir sola derken sadece iki saat falan uyuyabilmiştim. En azından biraz uyku tutmuştu.
Kahvaltımı yaptıktan sonra okula hazırlandım. Bugün tarih vardı ve ben Kore Tarihi dinlemeye bayılırdım. En iyi olduğum dersti. Tarihî şeyler çok dikkatimi çekerdi, evimizde müzayededen aldığım bir çok tarihî eser bile bulunuyordu. Onlara gözüm gibi bakıyordum.
Çantamı hazırladıktan sonra okul formalarımı giydim. Güzelce düzeltip aynada kendime baktım. Okulda tanınıp popüler olmam, serseri olacağım anlamına gelmiyordu. İnsanlar zaten genelde param için benim yanımdaydı, Hyunjin ve onun gibi bir kaç kişi haricinde tabiki.
Yüzüme sadece krem sürüp saçlarımı düzelttim. Kıvırcık saçlarımı herkes seviyordu. Bana göre abartılacak bir yanı yoktu aslında ama bir şey diyemiyordum. Bu yüzden karışık bir şekilde bırakıyordum, bazenleri düzleştirdiğim zamanlar oluyordu elbette.
Hazır olduğumu varsayarak evden çıktım. Babam ilgisiz olsa da bana iyi para harcıyordu. İki tane arabam vardı, birisi BMW E60, diğeri ise Camaro ZL1 idi. Renkleri aynıydı, mat siyah. Mat siyahı arabalara çok yakıştırıyordum.
BMW olanın anahtarını almıştım, bugün çocuklar ile dışarıya çıkacağımız için bir şoför lazımdı onlara. O kişi de bendim elbette. Bu yüzden arabaya atlayarak çalıştırdım. Motorun sesi kusursuzdu, bu arabamı çok severdim. Genel yerlere bunu kullanırken resmî ve önemli yerlerde Camaro aracımı kullanırdım.
Evin bahçesinden çıkarak okula doğru kırdım direksiyonu. Sabah klasiğim olan ne sabah ne de hızlı olan gidişim ile açtığım müziği dinledim. Sakin başlayan sabahım umarım böyle devam ederdi.
Bu umudum okula varır varmaz sönmüştü. Okulumuza yeni nakil olan arkadaşım, Jisung, gülümseyerek arabama bakıyordu. Evet bu arabaya ekstra bir aşıktı. İzin versem evlenecek sanki, aptal.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Prince || Chanmin
Fanfiction"Neden buna sahibim?" Sorduğum soru ile gözleri bana döndü. Bakışlarında ne alay vardı ne de nefret. Sadece... Şefkat? "Şeker gibisin Seungmin. Bu yüzden Tanrı'nın sana olan hediyesi bu." ☆ Chanmin🫀