"bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
sana ait ne varsa hiçbiri benim değil"Yalnızdım. Önümde koskoca bir gelecek duruyordu ve ben onu planlamak için kendimi yalnız bırakmıştım. Bilgisayarın ekranına öylece bakakaldım. Sadece tek bir tıkla belki de hayatımın hatasını edecektim. Korkuyordum.
Özgeçmişi gönderdiğim her yer "Biz size döneriz, yetersizsiniz, deneyiminiz yok, eğitiminizi üstünden zaman geçmiş..." gibisinden bahanelerle beni reddediyordu. Biliyordum. Babam yüzündendi. Bilerek tüm fırsatlarımın önünü kapıyordu.
Boşanmamızın üzerinden 2 ay geçmişti. Şu koca iki ayda onu görmedim. Adını duymak istemiyordum. Adını anmak istemiyordum. Hayatımı mahvetmişti. Paramparça etmişti geleceğimi. Ne vardı ki iyi davransa? Öyle olsaydı evliliğimizi zorunlu görür ondan hiçbir şey beklemezdim. Ama o vicdansızlık etmişti. Zorla güzellik istemişti. Al sana güzellik! Küfür etmek istiyordum yüzüne karşı. İçim dolup taşıyordu.
Bilgisayarın başında öylece oturuyordum çünkü eğer gönder tuşuna tıklarsam özgeçmişini babamın başhekim olduğu hastaneye gönderirdim. 2 aydır bunu düşünüyordum. Onun gözüne batmak ya da gözünden sakınmak, işte bütün mesele bu.
Parmağımın altındaki tuşa basıp basmama konusunda gidip gelirken odanın kapısı açıldı. İçeriye giren Jimin'di.
"Nasılsın diye bakmaya geldim, iyi misin?" Gülümsedim. İyiydim aslında. Sadece düşünceler kafamda kırk dönüyor diye baş ağrılarım vardı.
"İyiyim aslında." Dolgun dudaklarının büzüp bana bakmıştı. Bir şeylerin beni yorduğunun farkındaydı elbette. İkizim gibiydi. Benden farklıydı ama beni anlardı.
"Aslında dediğine göre bir şeyler var. Yine şu iş meselesi mi?" dediğinde kafamı salladım. 2 aydır iş arama sürecinde benimle birlikte o da kendini harap etmişti. Bir sürü arkadaşına sormuştu. Belki bir şeyler bulurum diye uğraşıp didinmişti ama eli boş dönmüştü. Ona uğraşmamasını söylesemde dediklerime kulaklarını tıkamış, çabalaşmıştı.
"İş meselesi, evet ama bu sefer ki biraz farklı..." Babamın yanında çalışmama kesinlikle karşıydı. Katiyen buna müsaadesi yoktu. Babamın beni yormasından, kırmasından korkuyordu. Biliyordum. Yapacaktı. Ama yine de çabalamadan kazanç elde edemezdim. Benim hayatım da zor yollardan elde edilecek türdeydi işte.
"O hastaneye öz geçmişini göndermek mi istiyorsun?" Kafamı salladım sakince. "Yap o zaman." dediğinde şaşırmıştım. Ondan böyle bir şey demesi beklemezdim. "Ne demek yapayım?"
"Yap işte. Babana gönder özgeçmişini. Gördün cesaretini. Seni esecek belki, boğul diye omuzlarından biraz da o bastıracak vücudunu suya ama yine de vazgeçme. Ben arkanda değilim, yanındayım senin. Arkandayım dersem arkanda durup bıçak tutanlarla aynı safa geçerim. Yanındayım. Gerekirse bıçakların önüne atlarım. Sen devam et yoluna, tamam mı?" Kafamı salladım hızlıca. Sarıldım ona. Ah Jimin, bir bilsen. Sırtım kan gölüne dönmüş. Kolunu boynuma doladığından sırtımdaki bıçakların farkında değilsin sen.
Kollarımı doladığım boynundan çektiğinde tekrar bilgisayara odaklandı gözlerim. Yapacaktım. Babamın başhekim olduğu hastanede çalışacaktım. Ne olabilirdi ki en fazla, d'i' mi?
Göndermek için tıkladığımda bir anlığına gözlerimi kapattım. İşte, olmuştu. Biliyordum. Babamın en başından beri planladığı şey buydu. 2 aydır pusuda bekliyordu. Bilerek her yere benimle çalışmamaları için teklifler sunduğunun farkındaydım. Beni işe alacağını da biliyordum.
"Tanrı korusun, Jungkook." diyen Jimin'le ona doğru döndüm. Yorgun bakan gözlerimle konuştum. "Tanrı beni değil, onu korusun Jimin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
third person
FanfictionKim Taehyung ve Jeon Jungkook evliydi, fakat Jungkook biliyordu; Taehyung'un bir sevdiği vardı, duyuyordu. Beni sevmiyordum bilirdim Bir sevdiğin vardı duyardım ~Attila İlhan-3. Şahsın Şiiri • slow update • düzyazı+şiir • red flag 🚩 Semetae Ukekook...