272 29 16
                                    

"Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep, hep yeniden başlamak isterim."
Özdemir Asaf

Onca ay geçmişti son bakışımızın üstünden. Sana en son baktığımda nefret doluydum. Keşke dedim, keşke o şekilde bakmasaydım kırgın gözlerine. En son bakışımızdan sonra gökyüzünün boş geldiğini hissettim. Mahkeme salonundan çıktığımda avukatımın bana "Hata ettin." sözüne karşılık sinirlendim ama gıkım çıkmadı. Eve giderken bile sessizdim. İçimdeki sinir sıkışmış ve yok olmuş gibiydi, ya da ben öyle sanmıştım.

Eve vardım. Kapıyı açtığımda sanki içeriden yine senin ağlama sesini duyacağımı veya mutfaktan gelen tatlı mırıltının kulağımı dolduracağını sandım. Yanıldım. Gözlerim yorgun yorgun kapandı. Ceketimi portmantoya astım. Ayakkabılarımı bir köşeye fırlattım resmen. Oturma odasına doğru ilerledim ancak boştu işte. Televizyonun kapkara ekranına bakarken gözlerimin bulandığını farkettim.

Kandırılmıştım. Eunmi denen kadın tarafından kandırılmıştım. Bana hep yanında olacağının sözünü vermişti. Yalandı. O kötüydü ama ben daha kötüydüm.

Bir yalanın uğrunda masum birini de harcamıştım. Hayır, Jungkook'tan nefret etmiyordum. Aksine bana bir zararı yoktu, sadece ondan kurtulmak istiyordum. Ama onu kaybetmek mirası da kaybetmek demekti. Onu zorla elimde tutmak istemiştim. Tam bir aptaldım.

Cebinden çıkarttığım telefonumla birlikte koltuğa yürümeye başladım. Hep onun oturduğu tarafa oturdum.

Ellerim titriyordu. Rehberi açtım sakince. Gözlerim ekranın en alakasız yerlerinde dolanıyordu. Sayamadığım kadar çok kez rehberi baştan sona kaydırdım. Bilmiyordum. Kimi aramak istediğimi bilmiyordum. Son kaydırışımda onun ismi üzerinde durdu parmaklarım. Jeon Jungkook yazısına baka kaldım. Onu arasam açmazdı. Açsa da sayıp sövser yüzüme kapatırdı. Hayır, yapmazdı. O ben değildi, merhametliydi. Beni arama bir daha, der ve engellerdi. Benim gibi bir insana bile kibarca davranırdı.

Sonra rehberde başka bir numaraya çarptı gözüm. Güzelim. Evet, yalan söyleyrmezdim. O güzeldi ama içi çirkindi. Numarasını kaydırdım önce. Aradım; çaldı, çaldı, çaldı. Açsın diye beklemedim. Açmayacağını biliyordum. Mahkeme salonuna gitmeden önce kavga etmiştik. Bana aptal olduğumu ve bir çocuğu bile elimde tutamadığını söylemişti. Sinirlendim. Beni sadece param için sevdiğini anlamam uzun sürmemişti. Jungkook ile boşanacağımızın haberini aldığından beri burnumdan getirmişti. Gerçek yüzünü görmüştüm. Aptal gibi ona kanmış ve onu üzmüştüm. Haklıydı.

Jungkook'u küçükken de tanıyordum. O beni tanımıyordu elbette ama ben hep onun adını duyardım. Babamlar ondan övgüyle bahsederlerdi. Ne kadar başarılı olduğundan bahsederlerdi. Onu hep kıskanırdım çünkü ailemin bana vermediği övgüyü ona verdiğini görürdüm.

İlk evlendiğimiz zamanlar ne kadar kötü bir hâlde olduğunu hatırlıyorum. Bazı şeyler yaşamıştı, bana hiç söylenmemişti. Depresyonda gibiydi. Yorgun ve halsizdi. Bilmiyordum ne olduğunu ama o, o hâlde iken bile ona berbat devranmıştım. Şimdi düşününce davranışlarım yersizdi. Haksızdım. Özürden fazlasını hak ediyordu.

Ayaklandım. Telefonumu orada bırakıp balkona doğru yürüdüm. Cebimden çıkardığım sigara paketinden aldığım bir dalı yapmak için çakmağımı çıkarttım. Çakmağa basmaya çalışıyordum ama beceremiyordum çünkü hâlâ ellerim titriyordu. Onlarca kez denedim. Her denememde biraz daha sinirlenmiştim. Beceremediğimi farkettiğimde dudaklarım arasına yerleştirdiğim sigarayı sinirle parçaladım.

Kapının çalma sesini duyduğumda balkondan ağır ağır  çıkmıştım ki çoktan kapı açılma sesi doldu kulağıma. Anahtar bir tek bende ve Jungkook'ta vardı. Nefeslerim sıklaştı birden. İçeriye giren Yoongi'yi gördüğümde tüm heyecanım söndü birden. Ne bekliyordum ki? Onun gelmesi bir mucize olurdu.

Pek dışarı çıkmazdı ama yine de mecbur kalırsa diye anahtarı vardı. Çok nadiren olurdu bu. Bir defasında eve erken geldiğimi ve onun evde olmadığını hatırlıyorum. Merak etmemiştim. Hiç dememiştim, neden evde değil, diye. Kapının açılma sesini duymuştum. İçeriye girmiş şarkı söylüyordu. Gülümseyerek kafasını oynatıyordu. İçeri girmiş daha sonra elindeki ağır poşetlerle mutfağa ilerlemişti. Beni fark etmemişti dahi. Daha sonra içeri girerken göz göze geldiğimizde özür dilemişti. Bilmiyordum neden özür dilediğini ama sonra tekrar mutfağa girmiş ve gözden kaybolmuştu.

"Anahtarlarını getirdim." diyen Yoongi ile kendime geldim. Tepki vermeyip sadece baktığımı fark ettiğinde bir şey dememiş ve anahtarı bırakıp çıkmıştı.

Hastanenin önünde, arabanın içinde bekliyordum. Direksiyonu sıkıca kavramış ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Kafamı direksiyona yasladım. Gözlerimi kapattım. Tamam, randevum vardı ve biraz daha beklersem geç kalırdım...

Cesaret edip aracımdan çıktığımda yüzüme vuran güneşe aldırmadım. Gözlüklerimi arabada unuttuğumu fark edince geri dönüp arabadan aldım. Kısa bir süredir gözlük numaramdaki artıştan dolayı gün boyu kullanıma başlamıştım. Önceleri sadece okuma yaparken kulalndığım düşük numaralı gözlüklerim fayda etmiyordu. Göz kuruluğu şikayetim vardı ve sürekli göz damlası kullanıyordum.

İçeriye girdiğimde kalabalık bir ortam beni karşılamıştı. Galiba salgın gibi bir şey vardı. Danışmaya yürüdüm, insanlara çarpmamak için sürekli olarak etrafıma bakınıyordum. Danışma masasına vardığımda hemşire bana gülümseyen yüzüyle bakmaya başlamıştı.

"Buyurun?"

"Ben, randevum için gelmiştim." dedim. Hemen başını salladı ve kimliğimi istedi. Çıkarttığımda önce kimlikteki ismime bakmıştı kaşlarını çatarak daha sonra bilgisayarın ekranına baktığında yüzü soldu birden.

"Psikiyatri servisinden miydi randevunuz?"

"Evet." Üstüme diktiği gözlerini çekti. Biliyordum. Onun bu hastanede çalıştığını ve bu hemşirelerle uzun zamandır arkadaş olduğunu biliyordum.

"Jeon Jeongguk, 3. katta 5. oda. Şu an görüşmede kendisi." Kafamı sallayıp asansöre doğru ilerledim. Tek başımaydım asansörde. 3 yazan tuşa basıp çıkmasını beklemeye başladım. Babasının hastanesiydi burası. Neden onun yanında çalışmaya başladığına dair en ufak bir fikrim yoktu. En son babası tokatlamıştı o masada. Şimdi o masada otursaydık yine tokatlamasına izin verir miydim diye düşünmeden duramıyordum. O gün ona boşanmıyoruz diye diretmiştim. Ama şimdi bakınca boşanmıştık iyi ki de yoksa ben yine Eunmi'nin kandırmacasında belki de kendi derdimde ona kötü davranmaya devam edecektim. Anlamam uzun sürmüştü ve her şey için çok geçti.

Asansör durduğunda inip hemşirenin söylediği odaya ilerlemeye başladım. Odasını gördüğümde duraksadım. İsminin yazılı olduğu kağıda takıldı gözüm. Jeon Jeongguk. Babasının verdiği isim olduğu için hiç bunu kullanmazdı. Jungkook, derdi, benim adım Jungkook. Jeongguk babasının oğlu. Üstüne başka bir kalemle Jungkook yazılmıştı.

İçeriden çıkan kişiyi görünce beklemeden adımladım kapısına. Kapıyı çalıp içeriden gelen "Gir!" sesini duyduğumda derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Bana bakmıyordu. Önündeki kağıtlara bakıyordu. Bir dosyayı aldı ve kapağını açmadan üzerinden bir şeyler okudu seslice.

"Merhabalar, Bay Kim Ta.." Ve cümlesini yarım bırakıp çattığı kaşlarıyla birlikte bakışlarını kaldırdı. Şaşkınlıkla dudakları aralandığında sevimli küçük tavşan dişleri göründü.

Gülümsemeye zorlardım dudaklarımı. "Merhabalar, Bay Jeon Jungkook."

👤

Nise💙 🦋

third personHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin