İnanamıyorum şuan. Oturduğumuz yerde yangın çıkmıştı ve bağırışlar o kadar derindi ki... Ben böyle olaylarq gelemediğim için emir abiden ablamı aramasını söyledim. Ablamla konuşunca daha rahat hissediyordum. "Alo abla." Ablamın şu anki yüz ifadesini az çok tahmin edebiliyordum. Onu güya aldatmış erkek arkadaşının telefonunda benim çıkmam biraz aksi bir durumdu. "Alo ase sen nerdesin? Neden emirin telefonuyla beni arıyorsun? Birlikte misiniz? Hemen eve." Ablamın bu söylenenlerine karşın ofladım. "Abla burada yangın çıktı. Emir abiyle dışarı çıktık. Çok korkuyorum. Ellerim hala titriyor. Yardım et ne yapacağım?" Ablam endişeliydi belliydi. "Hemen eve gelin o zaman. Alayım mı seni? Araba sende mi?" "Yok abla, araba bende ben gelirim emir abiyle." Ortalık biraz karışsın diye hoparlöre aldım. "Kızım onu sakın getirme sokturmam seni eve." Aaaa ne diyosun abla. Emir abi sessizce "bu ne derdinde biz ne derdindeyiz" diyordu. Bunların bu hali çok komikti. "Abla ya emir abiyle geliriz ya da eve gelmem. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. " Ablamda ofladı. "Off asena tamam getir." Emir abiyle galibiyet almışcasına ellerimizi sıktık. Telefonu kapattım. "Aferin kız sende fenasın ha." Arabaya doğru ilerlerken telefonum çaldı. Telefonum emir abide kalmıştı. Arabaya oturunca emir abi sorularını sormaya başladı. "Keremle hala konuşuyor musunuz?" Anahtarı taktım. "O mu aradı?" Başını salladı. "Konuşmuyoruz." Emir abi onaylarmışcasına önüne döndü. Instagramdaydı, ara ara bana "bu benle inat ablanı anlatıyor" diyerek videolar gösteriyordu. Sonra bana seslendi. "Asena, Asena şunu gördün mü?" "Neyi?" Telefonundan birşey açıyordu. "Al bak ama basılı tut hikaye kaymasın." Telefonumu aldım keremle o kızın hikayesiydi. Kerem kalp koyarak 'güzellik' yazıp rana denilen kızı etiketlemişti. Antrenmandan bir fotoğraftı. Birkaç gün öncesine ait olduğunu keremin dizindeki bantlardan anlamıştım. Telefonu geri emir abiye verdim. "Abi sence sorun bende miydi?" Telefonu kapattı önüne döndü. "Hayır tabiki de." Hafif bir gülümsedim sinirden olduğu bariz belliydi. "E o zaman ben ne yaptım?" "Bence herşeyi kendinde aramamalısın." "Kimde arayacağım?" "Keremde ara." Haklıydı. Rana dedikodularını duyduğumdan beridir hatayı kendimde arıyordum. Ben yeterince güzel mi değildim? Ama o zaman neden bana güzelim, güzeller güzelim, güzelliğim diyordu? Gözler de mi yalan söylüyordu? Sözler de mi yalandı. Bana güneşe bakar gibi gülerken kısarak baktığı gözleri? O elalar... Bana da mı yalan söylüyordu? Gözleri, sözlerine yalancı şahitlik mi ediyordu? Kalbi peki? O ne düşünüyordu? Ya bana gerçekten dediği gibi istemiyor muydu tüm bunları? Ama aldatmanın nasıl bir savunması olabilirdi ki? Üstelik annesiyle tanıştım! Ve bana geliniymişim gibi baktı. O anılar, kahveler, gülmeler... Hepsi birer oyundu ve bende bu oyunun başrolüydüm. Tabii sanırım öyleydim. Başrol diğer kızda olabilirdi. Ben tüm bu saçmalıkların içinde kaybolmuştum.
-
Eve geleli dört saat olmuştu ve ablamla emir abi yüzleşmişti. Ben ablama aldatıldığımı söylemediğim için biraz kızmıştı.
.
.
.
.
Keremle konuşmadığımız 246. gündeydim. Koskoca 246 gün sekiz buçuk ay neredeyse. Bugün Barışın doğum günü vardı. Ben elbette ki gidecektim. Kendimi değiştirmiştim, her yönde. O 246 günlük süreçte bana en çok destek olan kişiler barış,ablam ve emir abiydi. Başka kimseyle görüşmemiştim. Neredeyse bir yıla yakındı...
-
"Asenam, güzellik abidem lütfen gel ya. Kimseyle muhatap olma bak sana söz kimseyle konuşturmayacağım. Ben seni görmek istiyorum. Diğerleri umrumda değil asena lütfen gel."
"Kaç kere söyledim barış gelmek istemiyorum. Şimdi o çok sevdiğin arkadaşlarında vardır. Ben boşuna kalabalık yaparım."
"Balım bak senin kalabalık yapabilme ihtimalin yok. Kendini bu şekile sokma. Ben seni görmek istiyorum."
"Bak kimseyle konuşmayacağım en fazla bir saat dururum."
"Bir ne oha yol yarım saat zaten. Hadi biz bunu üçe yuvarlayalım."
"O kadar saat ne yapacağım barışçığım? Sende bırakırsın zaten beni."
"Seni bırakırsam tüm cümle alem-"
"Tamam peki geliyorum. Evime de sen bırakıyorsun mazaret istemiyorum."
"Tabi gülüm ben bırakacağım zaten."
"İyi hadi görüşürüz akşama."
"Görüşürüz aşkilettam."
Barışın bu dediğine gülümseyerek, telefonu da kapattım. Kıyafetlerimi kombinledim.
(Bizim doğum günümüz olmadığı için kimseyi baştan çıkarmamıza gerek yok.)
Saçlarım zaten düzdü makyajda böyle olunca kusursuz olduğumu tekrardan kabullenmiştim. Vs aqua vücut spreyimi sıktıktan sonra barışı aradım. (Anlatmaya üşenip ft koymak kadar iyi birşey yok)
"Barış nerdesin sen ben makyajımı bitirdim." "Ha ben park etmeye çalışıyordum da yer yok galiba sen gel istersen." "İyi geleyim bakalım."
-
Barışın bahçesindeki koltuklu hamağa oturmuştum. Sağ ayağımı bi öne bi arkaya bastırarak kendimi sallıyordum. Bi elimde içecek diğer elimde telefonum vardı. Barışın hediyesini, bugün gelmem diye daha önceden vermiştim. "Oturabilir miyim?" Başımı telefonumdan kaldırmayıp içeceğimi sıkıca tutup ordan kalktım. "Hey! Hey dur!" Arkama döndüm. Tahmin edileceği üzere evet o'ydu. "Durdum." "Neden selam vermiyorsun?" Saçlarımı arkama aldım. "Pardon çıkaramadım? Barışın arkadaşı mısınız?" Diliyle dudağını ıslattı. Göz altları morarmış yüzünde ağlak bir ifade vardı. Kolları da herhalde göz yaşıydı. "Asena?" Ağzından sadece bu çıkmıştı ya da başka deyişle adımı en azından hatırladığını dile getirmişti. "Evet benim." Daha fazla dinleyemeyeceğimi anlayıp bahçenin diğer tarafına geçtim. Barış lavaboya gitmişti. Ama tüm günde yanımdaydı. Dediğini yapmıştı...
Barışı beklemekten helak olmuşken lavaboya gidip içimi dökmeye ihtiyaç duydum bir an. Hem çıkmamış hala daha...
"Barış acil çık önemli. Kırmızı kart, kırmızı alarm, sarı kart. Barış ben bugün onu gördüm. Ben onu dinleyemedim. Kalbim izin vermedi. Onu o kadar özledim ki. O ela gözlerine bakmamak için kaçmışta olabilirim."
Lavabonun kenarında barışla konuştuğumu sanıyordum. "Barış cevap versene birşey desene ya?" Kapı açıldı. İçerden çıkanda oydu. Kolumdan tutup kenara çekti. "Beni özledin mi asenam" LWN BU NE ALAKAA
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O Beni Anladı || Kerem Aktürkoğlu
FanfictionBenim en sevdiğim söz, senden duyduğum bendir