#8.BÖLÜM

9 9 0
                                    


8.BÖLÜM: SEVGİ KATİLİ

Gözlerimi on sekiz yıldır yaşadığım odamın beyaz tavanda açtığımda, geri kapattım. Neredeydim? En son sahilde onunla birlikteydim, konuşuyorduk, uyuya kalmış olmalıydım. Beni eve getirmiş olmalıydı. Yatakta biraz daha kendi kendime dönüp sonra bunun hiçbir işe yaramayacağını anlayıp bacaklarımı yatağın dışından sarkıttım. Tam karşımdaki aynadan ne halde olduğumu görebiliyordum. Birbirine karışmış saçlar, kızarmış gözler, mor gözaltları, bana kendimden iki kat büyük gelen kıyafetler... Ağlamaktan nefret ediyordum, güçsüz olmaktan, aciz gibi görünmekten nefret ediyordum. Benim için iğrenç bir durumdu bu. Ayağa kalkıp önce yerini ezbere bildiğim lavaboya girip, elimi yüzümü yıkadım. İyi gelmişti, en azından biraz olsun serinlemiştim. Dışarı çıktığımda salondaydı.

" Günaydın."

" Günaydın küçüğüm"

" Beni sen mi getirdin?"

Güldü.

" Uyuyordun, dışarısı da çok yağmurluydu uyandırmak istemedim, bir de görmeyeli kilo almışsın."

Kollarımı belime bağladım.

" Hayır, almadım."

" Peki, öyle olsun." dedi gülerek.

Onun peşinden mutfağa girdim.

" Sen mi hazırladın kahvaltıyı?"

Sandalyesini çekip masaya oturdu.

" Evet."

" Güzel olmuş."

İlk defa değildi fakat yine de şaşırmıştım. Dünden sonra.

Cevap vermedi. Önümdeki ekmeklerden birini alıp bıçakla üzerine çilek reçeli sürdüm. İkimizin de kahvaltıda en sevdiği buydu.

" Tıraş mı oldun?"

Cevabını bildiğim bir soruydu. Ağzına attığı ekmeğin son lokmasını yutkunur yutkunmaz kafasını yukarı aşağı hareket ettirdi. Bir elimi yeni tıraş olduğu belli olan yanağında gezdirdim. Küçükken en çok bunu severdim. Tıraş olmadığı zaman - genelde benim için çabaladığı için unuturdu- sakalları hep yanağıma batardı beni öptüğünde. Kesene kadar konuşmaz, yanağını öpmezdim. Elimi yanağından çekip öptüm. Keskin bir parfüm doldurmuştu burnumu.

" Çok güzel olmuş."

Yüzüne baktım. Kahverengiye benzer ama elaya çalan, her yerden belli olduğu hüzünlü bakan gözleri, aynı benimkine benzeyen hafif kalkık burnu, siyah ve dışarıya karşı hep çatık bakan kaşları, sert yüz hatları ve ellerinde belirgin mavi damarları ile kusursuzdu. Kusurları vardı ama tüm kusurlarına rağmen kusursuzdu.

" Portakal suyunu iç."

Tek cümleyle söylediği emir cümlesi dış dünyaya dönmemi sağlamıştı. El yapımı olduğu belli olan içi portakal su dolu bardağı iki elimle tutup içerken, o da aynı benim gibi içi çay dolu fincanı tutarak içmeye başlamıştı.

" Bugün okula gitmiyorsun, işimiz var."

Ne işimiz olup olmadığını sormadım. Daha önce de sormamıştım, şimdi de. Sadece onun peşinden, onun arkasından, onu takip ederek yürüyordum. Yine olsa, yine yürürdüm. Yürüyordum yürüyor olmasına ama bu yol acaba nereye çıkacaktı? Başımla onu onaylayıp portakal suyumdan bir yudum aldım. Bitirdikten sonra beni dışarıda bekleyeceğini söyledi. Banyoya girip kendime aynadan baktım. Dağılmış vaziyetteydim. Yüzüme onu daha fazla bekletmemek için hızlı bir şekilde su serptim. Böyle biraz olsun daha iyiydim. Tam çıkacakken gözlerim bir anda sol elimin işaret parmağına kaydı. Kanamıştı. Bir süre kana bakıp, dolapta bulduğum yara bandını yapıştırdım. Odaya girip kıyafetlerimi giyinip dışarı çıktım.

Sessiz Leyl || Kitap OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin