#16.BÖLÜM

7 6 0
                                    


16.BÖLÜM: ŞEYTAN FISILTISI

Kül olmak... Sözlük anlamına baktığınızda bir sürü seçeneği sizin gözlerinizin önüne serebilirim. Tümüyle yanmak, bütün varlığını yitirmek. Hayır, hayır benim sözlüğümde bunların hiçbiri değil kül olmak kelimesinin karşılığı. Benim sözlüğümde kül olmak, yeniden doğmak demekti. Anka kuşunu biliyorsunuz, bilmeyen pek az insan vardır dünyada. Bilmeseler bile ben biliyorum deyip aradan çekilirler, bir şeyi bilmemek büyükler arasında ayıp bir şeymişçesine tartışılır. Bilmek onlar için özel bir kavramdır, bilmedikleri halde biliyorum demek egolarını tatmin edebilir anca. Her neyse, Anka kuşunun da küllerinden doğduğu söylenir. Öldüğü gün tutuşur ve ertesi gün küllerinden yeniden doğar. Ben de böyleydim. Bir gece ansızın ölmüştüm kalp kırığından, ertesi gün yeni bir gündü, küllerimden doğduğum günü. Kalp kırığından ölünür mü diye sormayın, ölünüyormuş işte. Hep merak etmiştim kalp kırığından insan nasıl acı çeker diye, çekiyormuş. Birisi yanınızdayken, eh bir de şanslıysanız ölmezdiniz ancak benim gibi şanssızlardansanız her gün geçer de siz geçemezdiniz. Ölüp ölüp dirilirdiniz.

Hiç sigara içtiniz mi bilmiyorum ama mutlaka sigara içen birini izlemişsinizdir. Ben izledim. Dündü veya ondan önceki gün. Hatırlamıyordum tam gününü ama bir sigara yaktım şehrimdeki tüm limanları yakmak için. Gelen bir daha gidemesin diye. Yanımda ömrüm boyunca seveceğim adam vardı, onunla aynı anda yakmıştık limanları. Ben onun kucağında ağlamıştım o her zamanki gibi yine yaralarımı sarmıştı. Hiç bıkmazdı yaralarımı sarmaktan. Bende en çok onun bu yönünü severdim, kendi acılarını hiçe sayıp benim saçma sapan b*ktan acılarımı sarardı, sigarasını sardığı gibi. Saramayacak gibiyse acılarım ikimizde bir sigara yakar, yine limanları ateşe verir ve geceye karşı ayı izlerdik.

Bizim günlük rutinimiz buydu. O geceden sonra ilk defa birlikte uyumuştuk, sonraki dört gün boyunca gece yine aynı şekilde sürmeye devam etti. Ben anlattım, o dinledi. İkimiz birden sigara yaktık. O anlattı, ben dinledim. Eve kutu biralardan aldık ben şişeden sevmiyorum diye, onları içtik. Kedi sevdik, siyah olanı ben aldım kucağıma beyaz olanı o. İsimleri konusunda fikir uyuşmazlığı yaşasak da yine barıştık. Seviştik yine. Odada, salonda, mutfakta, banyoda. Bulabildiğimiz her yerde birbirimizin bedenlerine ortak oldu. Canımı o günden sonra hiç acıtmadı. Bir kere soru sormaya kalksa da televizyon programındaki bir kadından bahseder, konuyu değiştirirdim. Televizyon bir evlilik programı açar, koca bulmaya çalışan kadınlara orta parmağımı gösterip onu öperdim. Bu dört gün, benim için tatil gibi geçmişti. Biraz olsun kendimi balık hissedip acılarımı unutabilmem için geçerli bir süre gibi.

O güne kadar.

" Abi?"

Dört gün boyunca ne yüzünü görüyordum, ne sesini duyuyordum. Haber bile alamıyordum. Her markete gittiğimde oradaki adam bizi tanıdığından haber verir, arada sorardı. O bile haber vermemişti. Çok değişmişti. Sakalları uzamıştı, saçlarına karışıyordu artık, gözleri kan çanağına dönmüştü. Kim bilir kaç gündür uyumuyor, balkonda içiyordu?

" Ağabey ya, şimdi mi aklına geldi bir ağabeyin olduğu?"

Evet.

Eymen'le o kadar dalmıştım ki sonsuzluğa, onu ihmal etmiştim. Sadece onu değil okula da gitmiyor, Özgü ve Evren'i göremiyordum. Birisi gelince biri unutuluyordu işte. Arkadaşlığa önem versem ailemi unuturdum, ailemle vakit geçirsem geçmişi unuturdum, geçmişin dalgalı sularında yüzsem sevdiğim adamı unuturdum, sevdiğim adamla vakit geçirmek istesem abimi unuturdum. Hiçbirini ayarlayamazdım.

" Ben özür dilerim."

Bu kaçıncı özür vicdanımın sesinin? Kaçıncı kişiye ait özür bu? Saymamıştım. Parmağıyla aralanan dudaklarımı susturdu.

Sessiz Leyl || Kitap OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin