Önümüzdeki birkaç gün içinde kendimi daha iyi hissediyordum. Hem ruhsal açıdan hem de fiziken toparlanmıştım. Eh bunda biraz da ihtiyarın katkısı vardı. Her akşam uğrayıp nasıl olduğuma bakıyor, çabuk iyileşmem için anneannemle işbirliği yaparak beni çileden çıkartıyordu. İşbirliği demişken dün sabah evime gelen bir dolu temizlik malzemesini hatırladım. Suna ürünlerin güzel temizlediğini göstermek için giyinme odamdaki beyaz halıma kahve döktüğünde sinirden küplere binmiştim. Neyse ki leke çıkarıcı ürün iyi bir iş çıkartarak en ufak bir leke bırakmamıştı.
"Bu yağ sökücü ocağı pırıl pırıl yaptı. Birkaç kutu daha isteyelim." Diye konuştu anneannem kahvaltı masasındayken.
"Onlar sadece tanıdım ürünleri anneanne. Kafamıza göre isteyemeyiz." Dediğimde bana göz devirdi.
"Bugün iste, Tuncay evladım o temizlik firmasının tüm ürünlerini kamyon kamyon eve yığar. Ama nerde sende o akıl." Dediğinde bir yanım ona hak verse de diğer yanım daha temkinliydi. Suna kahvaltısını yaparak giyinme odasına kaçıp markalarla konuşacağını söylemişti. En azından bu anların tadını çıkarıp birkaç gün kafa dinleyebilirdim. Anneannemin bastonunu alıp mutfaktan çıkarken anneannem arkamdan söylendi.
"Benden daha beter oldun."
Salona geçip gündüz kuşağından bir program açtım. Elime telefonumu alıp gelen mesajları, yorumları ve haberleri inceledim. Sosyetenin önde gelen bir haber sitesindeki haber dikkatimi çekti.
Evliliklerinin beşinci yıl dönümünü coşkuyla kutladılar!
Parmaklarım telefon ekranında dona kaldı. Gözlerimden yaş bir bir dökülürken yutkunamadım. Haberdeki tanıdık yüzleri görünce nutkum tutulmuştu.
Esma ve Orhan Erguvan'ın mutlu evlilik yıldönümleri!
Telefonu kapatıp sinirle bir köşeye attım. Artık umurumda değildi. Olmamalıydı. Onunla görüşmeyeli demek tam beş yıl olmuştu. Zaman gerçekten de su gibi akıp gidiyordu. Üniversiteden mezun olup kapı kapı iş arayışlarım, beş parasız kalışım hatta bu ev ve anneannem olmasa sokakta kalacak olmam gerçeği yüzüme tokat gibi çarpıyordu. Hayır, o adamı affedemezdim. Ben şu an ünlü bir fenomen olabilirdim ama öyle olana kadar çok acı çekmiştim. O adam beni, işimi, yaşadıklarımı önemsememiş saygı da göstermemişti. Şimdiki hayatımda ona yer yoktu. Karısını da son kez o evden çıkarken görmüştüm. Bana dalga geçer gibi üzgün olduğunu söylemişti. Gitmemem için uzun bir konuşma yapmaya hazırlanıyordu ki onu dinlememiştim. Kimsenin bana akıl vermesine ihtiyacım yoktu.
Zilin çalması beni düşüncelerimden çekip aldı. Anneannem mutfaktan çıkıp kapıya baktı.
"Buyurun kime baktınız?"
Sesindeki endişe kaşlarımı çatmama neden oldu. Bastonu alıp ayaklandım.
"İris Erguvan burada mı?" Diye sordu kapıdaki adam. Yaklaştıkça anneannemin arkasındaki adamı daha net gördüm. Ve üzerindeki üniformayı da. Kalbim hızlı hızlı atmaya başlarken kendime sakinleşmek için bir saniye verip kapıya ilerledim.
"İris benim buyurun?" Dedim anneanneme içeri gitmesi için gözlerimle işaret vererek. Neyseki inat etmeden gitti.
"Biz Çağatay Bey'in ihbarı üzerine buradayız. Kendisi geçtiğimiz haftalarda silahlı bir saldırıya uğramış. Ve söylediğine göre siz de şahitmişsiniz. Teyit için bizimle karakola gelmeniz gerekiyor."
Acilen bir karar vermem lazımdı. Bir şeyler söylemem, bu durumu çözmem gerekiyordu. Çağatay onu neden bu kadar uzun zaman sonra şikayet etmişti ki? Neden benim adımı geçirmişti? Her şey yine ters gitmeye başlamıştı. Ben şimdi polislere Tuncay'ın yaptığını gördüğümü söylersem onu tutuklayacaklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İris'in Mavisi (TAMAMLANDI)
ChickLitBenim yaptığım şey çatlak bir buzun üzerinde dans etmek gibiydi. Kırılsa ne olacağını hiç bilmiyorum...