Elimdeki anahtarla kapıyı açtığımda yüzüme çarpan koku etrafımı sarmıştı. Evin dört bir yanına konumlandırılmış leylak kokusu. Tuncay'ın aldığı bir kutu dolusu mum aklıma geldi. Kapıyı sonuna kadar dayayıp babama dayanan Tuncay'ın içeri girmesi için yer açtım.
"Hoşgeldiniz." Diyerek bizi karşılayan Kamuran Hanım'a gülümsedim. Babam salondaki koltuğa hazırlanmış yatağa Tuncay'ı yatırıp ayaklandı.
"Tam bir bunak gibi davranmayı kes de bir an önce ayaklan. Sıkıldım senden."
Tuncay "Bana borçlusun unutma." Derken eğleniyor gibi duruyordu. Babam burnundan soludu.
"Unutmama izin mi veriyorsun ki?"
Evet, babam ve Tuncay çok güzel anlaşıyordu. Ben onları salonda bırakıp Kamuran Hanım'ın yanına mutfağa geçtim. Mutfaktan garip kokular geliyordu. Eğilip tencerede pişen şeye baktım. Ağır koku yüzünden midem kasılmıştı.
"Bu ne?" Diye sordum kaba olmamaya çalışarak yüzümü buruşturmadım.
"Kelle paça. Çabuk iyileştirir." Diye gülümsedi. Tabi Tuncay bu şeyi içmeyi kabul ederse. Acilen mutfaktan çıkıp salona geçtiğimde babam gitmek için hazırlanıyordu.
"Bakıcılığımın sonuna geldim artık gidip kendi işlerime bakmam gerekiyor."
Onu kapıya kadar geçirdim. Yüzü umutla bana bakarken bir şey söylemem gerektiğini düşündüm.
"Teşekkür ederim." Dedim ben de gülümseyerek. Babam bana sarıldığında karşılık verdim.
"Kamuran Hanım burada kalacak değil mi?"diye sordu. Bu sorunun açılımı "Tuncay'la yalnız kalmayacaksın." Şekelindeydi. Göz devirerek "Evet baba." Dedim. Aramızdaki buz dağı git gide yok oluyordu. O arkasını döndüğünde "Esma'ya selam söyle." Dediğim için şaşırdı ama yine de kafasını sallayıp gitti. Hakkını vermem gerekirse Esma'yı sevmiştim. Ona kaba davrandığım halde bu süreçte bana hep yardımcı olmuştu.
İçeri girip kapıyı kapattığımda Kamuran Hanım da mutfaktan çıkıyordu. Üzerine hırkasını geçirip önce salonda gözleri kapalı halde dinlenen Tuncay'a ardından bana baktı.
"İris, markete gidip geleceğim o zamana kadar burada durur musun?" Diye sordu.
"Tabi ki. Sen işini hallet ben buradayım." Dediğimde dışarı çıktı.
Tuncay'ın ilaç saati yaklaştığı için mutfağa girip o çorbaya benzer şeyden doldurmak için kase arayışına girdim. Dolabın üst rafında bulduğum kaseye uzanırken arkamda hissettiğim dokunuş yüzünden kase elimden kayıp tezgaha düştü.
"Tuncay! Ne yapıyorsun?" Dediğimde bedenini bana yaslayıp burnunu saçlarıma daldırdı.
"İlacımı alıyorum."
Yutkunup gözlerimi kapattım. Arkamda hissettiğim sertliğin varlığı yüzünden ana odaklanamıyordum. Kısık solumaları enseme çarpıyordu.
"Ayakta dikilmeyi bırakıp git ve yat." Dedim emir vererek. Tezgahtaki kase kırıklarını toplayacağım sırada Tuncay ellerimi tutarak izin vermedi. "Bırak şunları. Bir yerini keseceksin." Kollarını tezgaha dayayıp beni içine hapsetti.
"Ben sana pijama getireceğim sen de çorbanı içip yatacaksın."
"Sensiz yatmak istemiyorum." Diye kulağıma fısıldadı.
"Unut bunu." Diyerek onun kollarından kurtuldum. Yeni bir kase alarak çorbayı doldurmaya başladım. Yanaklarıma hücum eden kanın tüm vücuduma yayılmaması için derin derin nefes alıp verdim.
"Ben o şeyi içmem." Diyerek dudak büktü. Gülümsememi bastırdım. Ona işkence etmek zevkli olacaktı.
"İçmezsen büyüyemezsin." Dedim kaseden bir kaşık alıp ona uzatarak. Yüzündeki aptal gülümsemeyle bana karşılık verdiğinde onu ne kadar özlediğimi bir kez daha anladım. Beraber vakit geçirmekten aldığım keyiften uzun zamandır mahrum kalmıştım. Dudaklarını aralayıp kaşığı içine aldığında imalı bakışları yüzünden somurtup başka yöne baktım.
"Büyüdüm. Hem de çok fazla." Derken tam olarak neresininin büyüdüğünden bahsettiğini sorgulamadım. Elime ilaçları alıp onu salona yönlendirdim. Ben de yatak odasına yönelip ona bir pijama bakmaya başladım. Dolaplarını kurcalarken çekmecede bir gömlek gördüm. Önce ne olduğunu anlamadığım için kalbim ağzıma geldi. Gömlekte gördüğüm leke kana o kadar benziyordu ki bunun Tuncay'ın kanı olduğunu sandım. Elime alıp gömleği açarak detaylı baktığımda hatırladım. Bu kan değildi. Pancardı. Benim kocaman el izimin çıktığı pancarlı gömleği. O günü hatırlamak ağlamak istememe neden oldu. Tuncay'ın benim için yemek yaptığı o gün. Gömleği atmak yerine saklamıştı.
"İris?"
Tuncay içerden bana sesleniyordu. Gözümdeki yaşı silip gömleği yerine bırakıp elime pijamayı aldım.
"Geldim."
Salona geçip pijamayı ona uzattım ama her hareketiyle acı içinde kıvranırken bunu nasıl giyebileceğini bilemiyordum. Muhtemelen yardım etmem gerekiyordu. Üzerindeki sweati çıkarmasına yardım ettim. Çıplak kalan gövdesi ateşler içinde yanıyordu. Uzanıp alnına baktım.
"Ateşin mi var senin?" Derken kaşlarımı çattım.
"Sen yanımdayken lavla dolu patlayacak bir volkanik dağ gibiyim." Dediğinde pijamasını üstünden geçiriyordum. Beni kendine çekti ve parmaklarıyla belimi okşamaya başladı. Onunla aynı evdeyken beni kolayca baştan çıkarabileceğine emindim. Bir yerde aklımı kaybedecek ve direncimi yitirecektim.
"Aklını mı karıştırıyorum Tanrıça?"
"Kes şunu." Diyerek belime doladığı kolunu çözdüm. Onu kanepeye yatırırken acı çektiği her halinden belli oluyordu. Karşısındaki koltuğa geçip oturdum.
"Bunu neden yaptın Tuncay?" Dedim onaylamaz bir şekilde.
"Hayatında birine daha veda etme diye." Dedi.
"Ama sana veda edebilirdim." Dedim. Bunu söylerken bile kalbim ağrımıştı. Haklılık payım canını sıkmıştı. Gözleri yüzümde gezindi. Muhtemelen bendeki değişiklikleri ölçüp biçiyordu. Gözlerimdeki morlukları, yüzümdeki solukluğu ya da kilo vermemi fark etmemek için kör olmak gerekiyordu.
"Hala senin hayatında olduğumu mu söylemeye çalışıyorsun?" Diye sorarken arsızca gülümsemeye çalıştı.
"Sen akıllanmazsın." Dedim gözlerimi devirirken.
Kamuran Hanım zile bastığında artık aramızdaki son ana gelmiştik sanki. Gidip aşağıdaki kapıyı açmak için diyafona bastım. Tuncay'ın hareketlenip yanıma geldiğini hissettiğimde dönüp ona baktım.
"Sana hala seni sevdiğimi söylesem bana ne derdin?" Diyerek üzerime doğru geldi. Saçlarımın uçlarıyla oynamaya başladı.
"Senin ihtiyar bir budala olduğunu söylerdim."
"Seni özledim İris. Yeniden benimle olmana ihtiyacım var..."
Tuncay beni öpmek için eğildiğinde kendimi geri çektim.
"Hayır Tuncay!" Dedim ellerimle durması işaret ederek. "Ben hayatımı acaba Tuncay benden ne zaman vazgeçecek de çekip gidecek diye bekleyerek yaşayamam. Bana ne demiştin? Sonuçlarla baş etmekte iyiydin değil mi? Evet o zaman yaptığın her şeyin sonuçlarıyla yüzleş. Çünkü seni istemiyorum."
Tuncay sinirlenmişti. "Senden vazgeçmeyeceğim." Dedi ama yeniden beni öpmeye yeltenemeden dış kapı açıldı ve Kamuran Hanım geldi.
"Eh, siz geldiğinize göre ben artık gideyim." Diyerek hızlaca kapıya ulaştım ve arkamdan "İris," diye sızlanan Tuncay'ı duymazdan geldim.
Bu sefer kolay pes etmeyecektim. Tuncay eğer benimle beraber olmak istiyorsa savaşacaktı. Kırdıklarını düzeltecek ve söylediği her şeyin sorumluluğunun üstlenecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İris'in Mavisi (TAMAMLANDI)
ChickLitBenim yaptığım şey çatlak bir buzun üzerinde dans etmek gibiydi. Kırılsa ne olacağını hiç bilmiyorum...