Telefonuma gelen alevli mesajları gülerek okudum. Yol boyunca Suna bana içeriği alevlerle dolu mesajlar atıp durmuştu. Açıkcası heyecanımı yenmemde bana hiç yardımcı olmuyordu. Bu, gerçek bir randevuydu!
Umarım kırmızı giymişsindir! Bu şans getirir.
Bu mesajın bana düşündürdükleri yüzünden betim benzim attı. Boğazım kurudu. Arabamı ışıklarda durdurdum ve torpidodan su alıp bir dikişte hepsini bitirdim. Konuşacağımız konunun hassasiyeti yüzünden mi heyecanlıydım yoksa onun benim için yemek yapması yüzünden mi bilmiyordum. Her detayıyla bu gerçek bir buluşmaydı. Evi ofisine çok yakın olduğu için bulmakta zorlanmadım. Arabamı valeye vererek içeri girdim. Güvenlikteki bir adam benim geldiğimi görünce kartını okutarak beni kapıdan geçirdi. Asansöre binip en üst kata bastım. Tuncay her anlamda yükseklerde olmaktan hoşlanıyordu. Çantamdan parfümümü çıkarıp sıktım ve dudaklarımı sürekli dişlediğim için rujumu da yeniledim. Kapı açıldığında dışarı çıktım. Katta tek bir daire bulunuyordu. Özel VIP bir daire. Neden hiç şaşırmamıştım acaba? Zile basıp beklemeye başladım. Bu akşam evde olacağımız için rahat bir şeyler mi giysem şık mı olsam emin olamadığımdan dizimin hemen üzerinde biten mor çiçekli bir elbisede karar kılmıştım. Terleyen elimi elbiseme sildim. Kapı beni çok bekletmeden açıldığında Tuncay'ı görür görmez nefesim kesildi.
Beyaz keten bir gömlekle kot pantolon giymiş, gömleğinin kollarını dirseklerine kadar katlamış tüm hatlarını ortaya dökerek kapıda dikiliyordu. Beyaz gömlek bu adam tarafından böyle taşındığını bilse utançtan kıpkırmızı olurdu. Bu adamın bu halde dışarı çıkması bile yasaklanmalıydı. Belki de Suna'yı dinleyip kırmızı giymeliydim.
"Merhaba." Dedim gülümseyerek. Bana Tanrıça diyordu ama asıl yunan tanrılarına benzeyen oydu. Taştan yapılmış bir heykel gibiydi. İzlemeye doyamayacağım bir büsttü. Sert gövdesini ellerimin altında hissetmek istiyordum. Uzun zamandır birini böyle arzulu istememiştim ve bu istek benim koşarak uzaklaşmayı düşünmeme neden oldu.
"Gelsene." Diyerek beni içeri aldı. Amerikan mutfağından gelen kokular açlığımın sadece bedensel olmadığını vurguluyordu. Karşımdaki dev adam beni her şekilde doyuracak kadar güçlü duruyordu.
Kapıdan içeri girdiğimde bembeyaz bir salonla karşılaştım. Dekorundan mobilyalarına kadar etrafa beyazın şıklığı hakimdi. İçeride üç kapı daha gördüm. Birinin banyo diğer ikisinin de yatak odaları olduğunu tahmin ettim. Tuncay mutfağa girerek ada tezgahına kurmuş olduğu masayı şöyle bir kontrol ettiğinde geçip oturdum. Elimdeki viski paketini masaya koyduğumda kaşını kaldırıp bana baktı.
"Senin için." Dedim ben içmiyordum ama onun içtiğini biliyordum. "Yardım edeceğim bir şey var mı?"
"Bitti sayılır. Keyfine bak." Dedi masaya salatayı koyarak. Üzerinde peynir öbekleri olan roka salatası iştahımı kabartmıştı. Roka sevdiğimi biliyordu. Tuncay elinde iki tabakla masaya dönüp tabaklardan birini benim diğerini kendisinin önüne koydu. Güzel kızarmış balık ve garnitürlerine bakarken karnımın guruldadığını duymaması için dua ettim. O bana soda doldururken kendisi sadece su aldı. Çatalımı balığa batırıp tadına baktığımda sosundaki muhteşem tat damağımı yıkıp geçti.
"Bu, mükemmel olmuş." Dedim beğeniyle inleyerek. O balıktan çok benim tepkimi beğenmiş gibiydi. Balığı yerken çıkardığım ses düşünülürse yanaklarım kızardı. Biraz fazla ses çıkarmış olabilirdim. Gülerek kafasını salladı ve tabağına odaklandı. Gözüm getirdiğim viski paketine kaydı. Bu gece asıl benim bir içkiye ihtiyacım olacaktı. Yemeklerimiz bittiğinde bana evi gezdirdi. Yatak odasına adım attığım anda vücudum karıncalandı. Ben kapının eşiğinde durmuş siyahlar içindeki odaya bakarken Tuncay arkamda durup parmağının tersiyle bileğimden başlayarak dirseğime kadar kolumu okşadığında ürperdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İris'in Mavisi (TAMAMLANDI)
Literatura FemininaBenim yaptığım şey çatlak bir buzun üzerinde dans etmek gibiydi. Kırılsa ne olacağını hiç bilmiyorum...