XI. ᵗʳᵃⁱᵗᵒʳ

85 15 236
                                    

yukarıdaki şarkıyla bölümü okursanız daha zevkli olacaktır

-ˋˏ ༻❁༺ ˎˊ-

" Nasıl hiçbir şey çıkmadı?"

Yaşlı baş komiser en sakin ses tonuyla konuştu.

" Ryūnosuke, ne verdiğiniz adresten bir şey çıktı, ne de verdiğiniz isimlerin kanında."

" Ama bu...ama bu imkansız!"

" Bak Ryūnosuke, ben de senin yaşlarındayken abimi kaybetmiştim. Nasıl hissettiğini anlayabiliyorum. Gin kendi rızasıyla uy*şturucuyu kullandı. Kim sattıysa sattı. Yokohama'da yüzlerce, hatta belki binlerce torbacı var. Önemli olan kız kardeşinin anısını yaşatmak."

" Anlamıyorsunuz! Tachihara Michizō! O ifade vereceğini söylemişti!"

Komiser masasının üzerinde duran kağıtları karıştırdı ve içlerinden Michizō'nun sorgu tutanağını buldu.

" Evet, ifadesini verdi. Ama o da hiçbir şey bilmediğini, Nakajima Atsushi ismini ilk defa duyduğunu söyledi. Aynı şekilde, onun da ne kanında ne de evinde bir şey çıktı."

Ryūnosuke duydukları karşısında şok olmuştu. Bu nasıl olabilirdi? Michizō'ya güvenmişti! Hani bu çocuk Gin'i çok seviyordu? İnsan sevdiği birisi için iyi bir şeyler yapmaz mıydı?

Ya da belki korku duygusu sevgisinden daha ağır basıyordu.

" Ayrıca Ryūnosuke, bir daha asla böyle tehlikeli işlere karışmanızı istemiyorum. Arkadaşlarına da söyle bunu. Ne reşitsiniz ne de tecrübeli bir polis. Evet o oto yıkamadan hiçbir şey çıkmadı ama çıkadabilirdi. Ne kadar büyük bir risk aldığınız farkında mısın?"

Ryūnosuke tırnaklarını dizlerine geçirdi. Artık dayanamıyordu.

" Özür dilerim..."

" Şimdilik bu durumu yas tutmana veriyorum, ailelerinize haber vermeyeceğim. Ama bir daha yalan yanlış şeyler ile beni ve ekibimi meşgul ederseniz, sizi şikayet ederim ve ailelerinize haber veririm."

-ˋˏ ༻❁༺ ˎˊ-

" Ne demek vazgeçiyorum?"

Tekrar eski atari salonundalardı.

Sigma Ryūnosuke'nin yanına oturmuş onu ikna etmeye çalışıyordu.

Chuuya siyah saçlı gencin hemen önünde durdu, hafifçe çenesini kavradı ve onunla göz teması kurdu.

" Ryūnosuke, bu kadar yaklaşmışken vazgeçemezsin!"

" Ama durum bu. Bir şekilde o orospu çoçuğu Michizō bize ihanet etti. Uyarı aldık, eğer bir daha yalan yanlış şeylerden ötürü polise gidersek davalık olacakmışız ve ailelerimize haber verilecekmiş."

Lucy oturduğu puf koltukta kıpırdandı.

" Bu hiç adil değil..."

Kyouka ve Kenji bozuk atari makinelerinden birinin önünde yan yana oturuyorlardı.

" Gin'i tanıdığını söyleyince, bize yardım edebilir diye düşünmüştüm. Yalan söyleyeceğini hiç düşünmemiştim."

Siyah saçlı kız oturduğu yere daha çok sindi. Açık bir şekilde mahçuptu.

Yosano kulaklığını çıkartıp şarja taktı.

" Bunu bilemezdiniz Kyouka. Üzmeyin kendinizi."

Kenji yanında oturan arkadaşının saçlarını düzeltti.

" Akiko-san haklı Kyouka-chan. Bunu bilemezdik."

Ranpo ise kesinlikle burnundan soluyordu.

Kunikida yeşil defterini sırt çantasının içine koydu. Okuldan çıkıp buraya geldikleri için hepsinin üzerlerinde formaları ve yanlarında okul çantaları vardı.

" Ranpo iyi misin?"

" Eve- hayır! Sikeyim, iyi falan değilim. Yaptığımız her şey boşa gitti. Çıldırmak üzereyim! O Michizō denen piç kurusuna kimse ulaşamadı mı?"

Lucy alaycı bir tavır takındı, tırnaklarını avuç içine geçiriyordu. Lucy ve Chuuya'nın kardeş olarak tek ortak noktaları da buydu zaten. Öfkelerini gösterme şekilleri.

" Hepimizi her yerden engellemiş, korkak."

Yosano kendini, Lucy'nin oturduğu puf koltuğun yanındaki sandalyeye bıraktı.

" Bugün okula da gelmemiş."

Ryūnosuke çantasını ve montunu aldı, atari salonunun çıkışına doğru ilerlerken arkasında kalan arkaşlarına seslendi.

" Bitti. Artık kimsenin bu olayı kurcalamasını istemiyorum. Ben de bir şey yapmayacağım. Komiser haklıydı. Yastan ne yaptığımı bilmiyorum."

•••

Karakola gittikleri, ve Michizō'nun onlara sırtını dönmesinden bir hafta geçmişti.

Ryūnosuke bütün devamsızlık haklarını kullanmaya karar vermişti, biraz kafa dinlemesi gerekiyordu. Anne ve babası da bunu anlayışla karşılamışlardı. İçlerinden en çok Ryūnosuke'nin berbat bir halde olduğunun farkındalardı.

Zaten Bay ve Bayan Akutagawa çalışan bir çift oldukları için, ve hâlâ bakmaları gereken bir oğulları olduğundan, kendilerini işlerine vermişlerdi. Çoğu zaman eve gece yarısından sonra geliyorlardı.

Siyah saçlı genç mutfak dolabının kapağını açtı, ağrı kesicilerden birini ağzına attı. Su içmek için fazla üşengeçti. Anne ve babası da işteydi zaten.

Bütün vücudu ağrıdan onu mahvediyordu.

Acaba Gin de acı çekmiş miydi?

Lütfen çekmemiş olsun.

Ryūnosuke kendini yatağına bıraktı. Odasının duvarlarına göz gezdirdi.

Gin'in onun için yaptığı tablolar, resimler, beraber olan fotoğrafları, Gin'in hediyesi olan ve asılı duran elektro gitar, raflarda Gin'in kitapları.

Ryūnosuke komodinin üzerinde duran çerçeveyi eline aldı. Çerçevenin içinde eski, üzerinde 27/07/2013 yazan bir fotoğraf vardı. Fotoğrafta o ve Gin vardı.

Kendisi fotoğrafta beş, Gin dört yaşındaydı. Plajda çekilmiş bir fotoğraftı. Kendisinin kolunda sarı kolluklar vardı, mavi üzerinde balinalar olan bir deniz şortu vardı. Saçları simsiyahtı ve bir eli Gin'in omzundaydı. Gin ise pespembe bir mayo giyiyordu. Üzerinde Minnie Mouse desenleri vardı mayonun. Yine aynı şekilde pembe Barbie'li bir deniz simiti vardı belinde. Siyah ve yaşına göre epey uzun olan saçları tepeden at kuyruğu yapılmıştı. O da abisine sımsıkı sarılıyordu fotoğrafta.

Ryūnosuke yanaklarından akan göz yaşlarını kazağı ile sildi. İçi acıyordu.

Keşke ben ölseydim.

Bilgisayarını eline aldı ve Spotify sekmesini açtı. Playlistten Fourth of July* şarkısını açtı. Bilgisayarı tekrar olduğu yere bıraktı.

Eline telefonunu aldı, gelen bildirimle kaşlarını çatmıştı.

Yabancı bir numara ona yazmıştı.

+81 52******
Merhaba Ryūnosuke
Birkaç gündür okula gelmiyorsun
İyi misin?

-ˋˏ ༻❁༺ ˎˊ-

*Fourth of July, şarkısı Sufjan Stevens'ın annesinin vefatından sonra yazdığı bir şarkıdır.

𝗌𝗈𝗎𝗍𝗁𝗌𝗂𝖽𝖾 𝗁𝖾𝖾𝗅𝗌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin