12.Bölüm

104 31 152
                                    

  

SENA

Biraz duygu sömürüsü, biraz gerçekler, biraz da ısrarım sonucu, Aras kendisiyle gitmemi kabul etti. Belki de Ton’la bu atölyeden bozma evde kalsam daha güvende olabilirdim ama Aras’la olduktan sonra tehlikede olmaya bile razıydım. Gerçi başıma gelecekleri bilsem dışarıya bir adım bile atmazdım.

Yarım saat veya bir saat kadar yol gittikten sonra (Aras’ın yanında zaman su gibi akıp geçtiği için anlaması zor oluyor.) şehirden uzaklaşıp terk edilmiş harabe evlerin olduğu bir kasabaya vardık. Evlerin hepsi yeni yapılmış ama bir sebepten ötürü hiç kullanılmadan atıl duruma bırakılmış gibiydiler. Bahçeli dubleks evlerden oluşan büyük ve içinde hiç kimsenin yaşamadığı bir mahalle düşünün. Hayalet kasaba gibi bir yer. Aras’ın böyle bir yerde ne işi olur diye düşünmek istemiyorum çünkü birkaç saat önce beni iblislerden kurtardılar.

Güneşin doğmasına bir iki saat vardı. Aras terk edilmiş mahalleye girer girmez dar bir sokakta bindiğimiz minibüsü iki evin arasına park etti. Minibüsün önü iki kişilik, arkasında da üç kişilik koltuk vardı. Üç kişilik koltuğun arkasında da küçük bir yaşam alanı ve cephanelik dolu dolaplar.

Aras minibüsten inince ben ve Ton da kapıları açıp indik.

“Siz nereye?”

“Sen nereye gidiyorsan oraya.”

“Bak Sena, benimle gelmenizi kabul ettim ama buradan sonrasını tek başıma gitmem gerekiyor. İstesem de sizi oraya götüremem. Orası herkesin kabul edildiği bir yer değil.”

“Ama biz burada...”

“Lütfen anlayış göster. Özel bir toplantı olması gerekiyor. Sen ve Ton’u almazlar. Burada uslu uslu bekleyin. Bir saat kadar sonra dönerim.”

Daha fazla ısrar edip onu zora sokmanın bir anlamı yoktu. Onu bir saat görmemek benim için ıstırap dolu olsa da sabretmeyi öğrenmeliydim.

“Tamam, biz burada seni bekleriz. Peki ya o iblisler yine gelirse ne yaparız?”

“Korkmana gerek yok. Birincisi, Ton yanında olacak. İkincisi de o iblisler buraya yaklaşma aptallığını gösterirse küle dönerler. Ton, gözünü Sena’dan ayırma. Canın pahasına onu koru. Ona Bir şey olursa Melisa çok kızar.”

“Pufff... Melisa kızmasın. Pufff. Ton Sena’yı korur. Melisa da kızmaz. Tıss.”

Aras dikkatli bir şekilde ilerleyip evlerin arasında kaybolurken ben ve Ton da minibüse bindik. Ton küçük yaşam alanına geçerken ben de üç kişilik koltuğa yayıldım.

Aras gideli beş dakika bile olmamıştı ama onu özlemeye başlamıştım. O sert bakışlarının arkasındaki tatlı gözler. Kaslı kollarının kıvrımları, asil yürüyüşü, gülüşü... Resmen sırılsıklam aşık oldum. Kendi dünyama dönünce Aras ’sız ne yapacağım?

“Puf... Kek ye. Sen Melisa gibi değil. Pufff... Sen daha iyisin... Ben ballı ve muzlu kekleri çok seviyorum. Pufff... Sen seviyor musun?”

“Ben de ballı ve muzlu Aras severim. Şey yani kek.”

Ton beni anlamışçasına sinsice güldü.

“Pufff... Aras çok iyi. Benim ikizim. Pufff... Ben de onu seviyorum ama balsız. Pufff... Ha haha...”

Öyle komik gülüyordu ki burnundaki sümük bir balon gibi şişip duruyordu. Onun gülmesiyle beraber ben de gülmeye başladım. Gülerken, Aras’ın kaslarında balın süzülüşü ve parlaması gözümün önüne geldi. Hemen peşinden de Melisa’nın o güzel vücudu ve sinsi bakışları. Kaşlarım çatıldı ve bir anda gülmeyi bıraktım.

BÜYÜLÜ AŞKIN YARAMAZ ÇOCUKLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin