"Yani onu orda öylece bıraktın? Yalnız başına?" Emma korkarak söylendi.
Omuzlarımı silktim.
"Evet, aynen böyle oldu," mırıldandım.
Bale dersimiz daha yeni bitmişti ve Emma'ya herşeyi anlatmaya karar vermiştim. Jason'ın beni buluşmadan sonra nasıl eve bıraktığını -ama arabanın içinde gerçekten neler olduğunu atlamıştım. Oh çok endişelendik! diyen ailemi. Neredeyse Elliott'ı döven Jason'ı... Herşeyi. Bunları dinleyen birilerinin olması cidden güzel birşeydi. Şimdi sadece anlamasını umuyordum.
"Christine!" Emma bana doğru tısladı.
"Ne?"
"Jason için ne kadar anlam ifade ettiğini görmüyor musun?" söylendi.
"Birilerinin bana, onun sana yaptığı gibi fantezi yapmasını dilerdim," iç çekti.
Kaşlarımı çattım.
"Jason yüzünden kaç tane sorunla başa çıktığımı hiç farketmiyor musun?" bağırdım.
"Öyle demek istemedim..." mırıldandı.
"Sonra ne yaptın? Yürüyüp gittikten sonra?" konuyu değiştirerek tekrar denedi.
"Bir süre yürüdüm, ama şanslıydım ki pek uzakta olmayan bir otobüs vardı," iç çektim.
"Cidden mi? Öylece gitmene izin mi verdi?" şaşırarak sordu.
"Hayır," hafifçe tebessüm ederek konuştum.
"Beni yalnız bırakmasını söyledim,"
Emma parmaklarını sıkıp yere baktı. Beni sinirlendirmekten korktuğu zamanlar böyle yapardı.
"Christine... Neden Jason'a ne istediğini sormadığını cidden anlayamıyorum? Demek istediğim, sanırım birlikte olup olmama konusunda karar veremiyorsun, kendin ve onun hakkında kafan karışık?" usulca söylendi.
Uzaklara baktım. Tabi ki, kafam karışıktı. Fazlasıyla hem de.
"Ben sadece... Bilmiyorum..." fısıldadım.
"Çok gizemli gözüküyor," kafamı kaldırıp ona baktım.
"Christine, o Jason McCann," fısıldadı.
Doğrulayıcı bir şekilde kafamı salladım.
Balerin ayakkabılarımı dolaba fırlatıp yürümeye başladım.
"Onun hakkında ne biliyoruz?" dışarıya öncülük eden kapıya doğru yürürken sordum.
"Masum insanları öldürdüğünü duydum. Ve Coraline da uyuşturucu sattığını söylüyor," iç çekti.
"Ama bu doğru mu?" soru sorarcasına ona baktım.
Omuzlarını silkti.
"Bilmiyorum,"
Kapıyı ittirip açtı ve benimde geçmemi sağladı.
"Hayır, dalga geçiyor olmalısın," koyu gri havadan yağan yağmura elimi uzatarak mırıldandım.
"Daha kötü olmadan acele etmeliyiz," Emma arkasından beni de iteleyerek konuştu.
"Ailenle konuşmak için eve mi gidiyorsun?" Emma sempatik bir şekilde konuştu.
"Hayır, Emily'le birlikte büyük babamı ziyarete gittiler," iç çektim. Genelde bende onlarla birlikte giderdim. Ama şimdi, aniden orda oturarak çay içip, kartlarla oynamak okadar da eğlenceli gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Precious - Justin Bieber Fanfiction
Fanfiction"BEN SENİN DEĞİLİM!" ittirerek nefesim tükenene kadar bağırdım. Beni şiddetle duvara geri ittirdi ve kulağıma doğru fısıldadı "Eğer ben sana sahip olamazsam, kimse olamaz." Herkes onun deli olduğunu düşünüyor, ama o biliyor.. O deli değil. O aşık.