Christine'ın GözündenGünler yavaşça akıp gitti ve Çarşambaya geldi. Bugün Gabriel'a okuldan sonra matematikte yardım edeceğime dair söz vermiştim. Geçen gün Jason McCann hakkında korkunç şeyler söyleyen Emma ve Coraline'ı unutmaya çalıştım. Peki ya bunu geçiştirip unutmaya çalışmam doğru muydu? Bilmiyordum. Ama şimdi bunun beni rahatsız etmesine izin veremem. Tek istediğim Gabriel'a ödevinde yardımcı olmak. Emma ve Coraline açıkça belirtip sanki arkadaşlarıyla bebek yapacakmışım gibi konuşmuştu. Bugün sabah erkenden Gabriel'la otoparkta buluşup onun yerine gitmiştik. Bu sefer ailemin uyarılarını unutmamaya çalıştım. Onların konuyu hoş karşılamaları beni rahatlatmıştı. Ama nihayetinde 17 yaşındaydım. Birine yardım etmek istemem onları ilgilendirmiyor.
Gabriel'ın Ducati'sinden çakıl taşlı yola adımımı atarak eve baktım. Sadece 5 çocuğun bu saray yavrusunu nasıl ödediklerine şaşıyorum. Gabriel'ı evin içine doğru takip ederken evin tanıdık kokusu burnumu karşıladı. Lanet olası dünyada pu pis kokuyla nasıl yaşıyorlar?
"Hadi canım, bu Bayan Dion değil mi?" Geronimo bilindik sırıtmasıyla bu kokudan sonra beni karşılayan oldu. Geronim, Jason, Dakota yada Gabriel kadar çekici değildi. Biraz tombul ve kıvırcık kahverengi saçları vardı. Tıpkı sevimli oyuncaklara benziyordu.
"Hey Geronimo." diyerek bende ona gülümsedim. Çocuklar arasından şimdiye kadar, en tatlısı oydu.
"Hey gay domuz." Geronimo, Gabriel'a gülümseyerek nazikçe omzunu dürttü.
"Evde kimse yok mu?" Gabriel kaşlarını kaldırarak esnedi.
"Hayır, McCann bodrum katında." Adının söylenmesi bile titrememe sebep oldu.
"Misafiri daha sonra bekliyorduk." Geronimo sırtına geri vuran Gabriel'a göz kırptı.
"Çıkalım mı?" Gabriel merdivenleri çıkarken bana baktı.
Odasına girmeden önce Gabriel'ı merdiven boyunca takip ettim.
"Genelde böyle değilimdir.. Ama yardım etmeye zahmet ettiğin için minnetarım." Gabriel arkasından kapıyı kapatarak birdenbire konuştu. Kendi kendime gülümseyerek yatağa oturdum.
"Önemli değil."
Yarım saat denklem çözdükten sonra, geriye yaslandım. Sırtımı duvara yaslayarak dinlendirdim.
"Gabriel?" Kendi sesimi duyunca yerimde biraz sıçradım.
"Evet?" Kendi sesimden korktuğum kadar etkilenmeden mırıldandı.
"Sen kim oluyorsun?" Kollarımı bacaklarıma sararak kıkırdadım.
Kitaptan kafasını kaldırıp güldü.
"Şey, ben Gabriel Edwards." Tüm bilmem gereken buymuş gibi alayla bana baktı. Hala kıkırdarken, şaka amaçlı omzuna vurdum.
"Pekala, pekala... Şey, on dokuz yaşındayım. Bu benim okuldaki son senem..." Ne söyleyeceğini bilmeden soru sorar gibi baktı.
"Neden ailenle birlikte yaşamıyorsun?" Konuşmanın bitmesini istemeyerek gülümsedim.
Aniden alaylı gülüşü kayboldu ve yeşil gözleri parlıyor gibi durmuyordu. Aksine gözlerinin içinde saklanmış utanç ve keder belirmişti. Gözlerini kapayıp umursamıyormuş gibi kısa bir bakış attı.
"Aslında, İngiltereliyim. Ya da şey, ailem öyle, herneyse," Mırıldandı.
"Onlar çok aptaldı. Beni isteyip istemediklerini bile bilmiyorum. Oraya Hristiyan bir okulda okumak için gitmiştim. Ama, evet kaçtım. Ve buraya geldim. Şikayet ettiğimden söylemiyorum." Gülümsedi, ama gülüşü yakında yerini umutsuzluğa bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Precious - Justin Bieber Fanfiction
Fanfiction"BEN SENİN DEĞİLİM!" ittirerek nefesim tükenene kadar bağırdım. Beni şiddetle duvara geri ittirdi ve kulağıma doğru fısıldadı "Eğer ben sana sahip olamazsam, kimse olamaz." Herkes onun deli olduğunu düşünüyor, ama o biliyor.. O deli değil. O aşık.