3.7

1.7K 68 0
                                    

Hazan Gül Uslu.

Binlerce diken vücuduma batıyormuş gibi bir hisle gözlerimi açmaya çalıştım, nefes aldıkça canım yanıyordu. Aldığım her nefesle zehir soluyordum sanki. Yüzümdeki oksijen maskesi beni boğuyordu.

Gözlerime tutulan ışıkla birlikte gözümü kapatmaya çalıştım. Başımdaki beyaz önlüklü adam gülümsüyordu.

"Hayati riski tamamen atlattı, beni duyabiliyor. Işığa tepki veriyor, hiçbir sorun yok gibi duruyor tabii bunu tamamen kendine geldiğinde anlayabileceğiz." Doktorun gür sesi ile biraz daha kendime geldim.

"Normal odaya alalım, çok fazla yakını var. Daha fazla bu katı meşgul etmeyelim." Duyduğum sesler beni araftan çekip aldı. Gözlerimi tamamen açıp görüş açıma giren tavana baktım. Kendi kalp atışlarımı bulanıkta olsa duyuyordum.

Bu yatakta kaçıncı günümdü bilmiyordum fakat her tarafım tutulmuştu.

"Hareket etmeye çalışma, yaraların hala çok taze." Beni uyaran sesle birlikte olduğum yerde durdum. Hareket etmek gerçekten bir eziyet gibiydi.

Son hatırladığım şey Helin'in elindeki bıçakla bana saldırmasıydı. Sonrası büyük bir karanlıktı.

Uzandığım sedye hareket ettiğinde hemşire bana doğru eğildi. "Çok fazla sevenin var, normal odaya götürüyoruz seni çünkü deliriyorlar seni görmek için." Gülerek bana eğilip açıklama yapan hemşireye gözlerimi kırpıp gülümsemeye çalıştım.

Yoğun bakımın kapısı açılır açılmaz duyduğum sesler çok fazlaydı.

Kafamı hareket ettirip baktığımda büyük bir insan yığını gördüm. Tanıdığım tanımadığım bir ton insan buradaydı.

Gözlerim Çınar'ı bulduğunda kaşlarımı çattım. Berbat bir haldeydi, göz altları morarmıştı. Bir el sargıdaydı, diğer eli ise yara bere içindeydi. Bu hali bana acımı unutturdu çünkü gerçekten çok dağılmıştı.

Sedyemi bir süre durdurdular, Çınar bana doğru yaklaştı. Beni duyabileceği kadar yakınıma geldiğinde elimi tuttu.

"Ne oldu sana?" Diye sordum çatallı çıkan sesimle. Çok susamıştım.

Parmaklarımla büyük elini tutmaya çalıştım. Hareket ettikçe canım yanıyordu fakat onu bu halde görmek acılarımdan daha büyük bir ıstıraptı.

"Götürebilirsiniz," dedi hemşirelere. Onu görmenin bana acı verdiğini hissetmişti sanki.

Gözümden bir yaş süzüldü, ateş gibiydi sanki yüzüme yol çizip boynuma düşen sıcak göz yaşı.

Yaralarım sızlıyordu, kalbim sızlıyordu.

"Kendini zorlama lütfen sakinleştirici vurmak istemiyorum ama nabız seyrin çok yüksek." Hemşirenin uyarısıyla onaylar mahiyetinde kafamı salladım.

𓇢𓆸

Normal odaya alınıp uzunca bir süre uyumuştum, odaya girip çıkanlar oluyordu sürekli fakat yediğim serumlar ve iğneler yüzünden uykum hiç bölünmüyordu.

Gözlerimi yavaşça araladığımda odanın karanlık olduğunu fark ettim, sessiz odada tek duyulan ses saatten gelen zamanın aktığının kanıtı olan o sesti. Tik, tak..

Karşımdaki koltukta oturan siületin Çınar olduğunu anlamam için uzunca bakmama gerek yoktu çünkü kokusu odaya hakimdi.

"Çınar," diye seslendim. Sesim hafiften kısık çıkıyordu fakat ben konuşur konuşmaz ayaklanmıştı.

"Uyandın mı?" Diye sordu telaşla. "Lambayı açar mısın?" Hafif hareketlendiğimde o lambayı açtı.

Yatağın yanındaki suya uzanmaya çalışırken o sürahiyi alıp bardağa doldurdu. İçmem için ağzıma götürdü, elini bardağın altında tuttu dökülmemesi adına.

"İyi misin?" Suyu ağzımdan çektiğinde kafamı salladım. "Sen iyi görünmüyorsun ama," dedim. Su içtiğimde sesim biraz daha düzelmişti.

"İyiyim." Derin bir nefes aldı. Suyu yatağın yanındaki komodine bırakıp yanıma yaklaştı.

Başımı dikkatlice tutup alnıma bastırdı dudaklarını. "Çok korktum," dedi. Sesi titriyordu. Kollarımı kaldırıp yüzünü avuçlarımın içine aldım.

Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı tekrar.

"Biliyordum," dedim bir yaş gözümden süzülüp yüzümde çizdiği yol ile dudaklarımın arasından geçip tadını aldığımda. "Beni kurtaracağını, bana el uzatanın yine sen olacağını biliyordum." Dudaklarımı dudaklarına bastırdım hiç beklemeden.

Yıllarca görmemiştim sanki, öylesine özlemiştim ki. Kokusu dahi ruhumun yaralarını sarıyordu.

Önce dudaklarımı sonra burnumu ve teker teker yüzümün her zerresini öptü.

Yüzünden yorgunluk akıyordu, kim bilir kaç gecedir gözünü bile kırpmıyordu.

"Uyuyalım," dedim yatakta kenara kayarken. Uykum yoktu fakat onun uyuması gerekiyordu ve o yanımdayken fiziksel acı duymuyordum, sanki bütün ilacım oydu.

Onun kokusu, onun teni, onun verdiği his. Beni iyileştiren her şey bundan ibaretti.

Yanıma uzanmakta tereddüt ediyordu, canımı yakmaktan korkuyordu. Elinden tutup hasta yatağına çektim onu.

"Bekle," dedi bana yanımdan ayrılıp odanın lambasını kapadı. Ardından gelip uzandı yanıma, karnıma temas etmemek için büyük bir özen gösteriyordu.

Kollarımı sıkıca boynuna sardım, o da bir elini boynumun altına yerleştirdiğinde az önce uyanmış olmama rağmen tekrar uykumun geldiğini fark ettim.

Yüzüme küçük öpücükler bırakmaya başladığında içim huzurla doldu.

"Özür dilerim," dedi bir kere daha öptüğünde. "Sözümü tutamadım." Sesinde acı vardı, sanki benim çektiğim acının bin katını o çekiyordu.

"Sevgilim," dedim huzurla, hâlâ yüzüme küçük öpücükler bırakırken. "Senin bir hatan yok," dedim elimi yanağına koyup.

Sonrasında ikimizde sesssizdik. O yüzüme küçük tüy kadar hafif öpücükler bırakmaya devam etti, onun kollarında uykuya daha fazla direnebileceğimi düşünmüyordum. Huzurla uykuya daldım, sadece onun kokusu dahi huzur dolmamı sağlıyordu.

-

Size bir iyi bir kötü haberim var...
Kötü haber finale cok az kaldı, iyi haber bommba gibi bir kurgu geliyor. Gercek anlamda bomba..

DÜŞ GECESİ | TEXTİNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin