0.6

160 21 21
                                    

İnsanların yaşama amacı neydi? Normal, sıradan bir hayat yaşamak mı yoksa tüm yaşamı boyunca yaşadığını hissetmek mi? Shin Ryujin bunların hiçbiriydi. Yaşama amacı sadece insanları eleştirmek, zorbalamak. Belki de hayattaki tek başarısı, tek mutluluğu, tek ilgi alanı buydu. Yine de bunu yapması saçmaydı. Hiç mi zorbalık görmemişti ya da eleştiri almamıştı? Tamam, kabul ediyorum her ne kadar kötü olsada güzeldi. Belki de bu yüzden etrafındakiler hiç şikayet etmiyordur. Çünkü Ryujin güzelliğini kullanarak insanları manipüle edebiliyordu. Doğrusu tek başarısı zorbalık olmayabilir ...

Bunalmış bir şekilde yataktan kalktım ve düşüncelerimden arınmak için duşa girdim. Sıcak su bedenimin her yerine değdiğinde dün geldi aklıma. Dün jelini aldım ve tüm vücuduma sıktım. Lifsiz bir şekilde ellerimle temizlemeye çalıştım ama her temizlediğimde daha da kirli hissediyordum. Duşta artık huzur vermiyordu aksine beni düşüncelere daha çok boğuyordu. Hızla duştan çıkıp dolabımdan yeni çıkardığım giysileri geçirdim üzerime. Çalışma masamdaki lamba, sarı ışığı ile tüm odayı aydınlatıyordu. İçeri güneş ışığı girmesi için perdeleri açtığımda henüz güneşin doğmadığını gördüm. Gökyüzüne, yıldızlara çevirdim gözlerimi. Çocukluğumdan beri hayal etmişimdir; yıldızlar gibi parlayabilmek, büyüleyici gözükmek. Odamın penceresinden çıkarak ağaç eve ilerledim.

Eski evin sahipleri, karşılıklı oturan arkadaşlarıyla vakit geçirmek için iki binanın arasındaki ağaca ağaç eve yapmıştı. Tam ağaç ev sayılmazdı. Düz tahtalar, ağacın etrafını sarıyor, kenarlardan düşme riski içinde korkuluk duruyordu. Ağacın gövdesine sarılı renkli ışıklar ise oldukça hoş hissettiriyordu.

Sırtımı tahta ile birleştirip bakış açımı gökyüzüne çevirdim. Siyah, karanlık gökyüzüne. Özgür ve kocaman olan bağımsız gökyüzüne. Hep hayalini kurduğum gökyüzüne... Beni huzurlu hissettiriyordu ama yapmak istediğim kötü şeyleri aklıma sokuyordu. Tahtaların gıcırtılı sesini duyduğumda hızlı bir şekilde uzandığım yerden doğrulup kimin geldiğine baktım. Shin Ryujin diğer evin penceresinden çıkıp yanıma gelmişti. Beni gördüğüne şaşırmışa benziyordu.

"Ne yapıyorsun burada?"

"Gökyüzünü izliyorum."

"Saçların ıslak ve hava serin, hasta olabilirsin."

Alay edercesine gülüp yan bir bakış attım ve tekrar gökyüzüne döndüm.

"Shin Ryujin birilerini umursuyor."

"Sen iyi misin? Bana karşılık vermezdin."

"Artık veriyorum."

Bir şey demedi. Yanıma uzanıp benim gibi gökyüzünü izlemeye başladı. Onun böylesine yumuşak birini olduğunu pek sanmıyordum. Tüm gün odasından çıkmayan sürekli metal şarkılar dinleyip hayatı siklemeyen biri sanıyordum. Belki yine yanılmıştım.

"Senin gibi birinin bu saatte uyuması gerekmez mi?"

"Nasıl?"

"Sürekli test çözen, akademik başarıyı takıntı haline getiren, günlük rutininden asla taviz vermeyen biri için saat oldukça geç."

"Belki... Sadece uyku tutmadı."

Omzumda el hissettiğimde refleks olarak aniden yerimde zıplamıştım. Temas ettiği an vücudumu ele geçiren duygu... Tam anlamıyla lanetti. Bana garip bir bakışla baktığında hızla kendimi toparladım ve ayaklanarak odama geri döndüm. Pencereden içeri girdiğimde pencereyi kapatacaktim ki Ryujin'nin bana baktığını gördüm. İşte tam o an gözlerindeki yıldızları, ayı ve evreni gördûm. Onun gözlerinde gökyüzü vardı.

"Özür dilerim."

Pencereyi kapatarak perdeleri çektim. Yatağa geçip telefonumu elime aldığımda onun gözlerini unutamamıştım. Bir şeyi unutmak için telefonda takılırdım ama birkaç saniyelik gördüğüm gözleri hafızama tam anlamıyla kazınmıştı. Sanki aklımdan bir daha hiç çıkmayacakmış gibi...

***

Annemler uyanmadan evden çıktığımda henüz erkendi. Dersin başlamasına daha yarım saat vardı ancak ben evden erkenden çıkmıştım. Evde her saniye kaldığımda daha da bunalıyor, dün okulda olanları hatırlayıp, krize giriyordum. Tabii bir de onun gözleri vardı. Rüyalarıma bilen gözleri... O benim zorbamdı. Ona karşı böyle hissetmemeliydim, onun her zerresinden nefret etmeliydim fakat o fazla kusursuzdu.

Okul bahçesine geldiğimde bahçedeki banklardan birine oturup kulaklığımı kulağıma geçirdim. Sevdiğim şarkılardan biri olan TV girl- the blonde şarkısını dinlemeye başladım. Şarkıyla beraber fırından aldığım poğaçayı yiyordum. Saat biraz ilerlediğinde okul bahçesinde Ryujin'i gördüm. Her zamanki koyu yeşil omuz çantasını takmış hiçbir şeyi umursamadan yürüyordu. Beni görmedi. Okul binasının içine girip gözden kayboldu. Canım sıkıldığı ve de merak ettiğim için peşinden gidip takip ettim. Merdivenlerden çıkarak onun gittiği yere doğru ilerledim. Sınıfa gitmiyordu. Müzik sınıfına girdiğinde anlamsızca kaşlarımi çattım. Müzik odasında ne işi vardı? Bir de sabah sabah!

Müzik odasına girdikten sonra hızlı adımlarla ilerleyip kapıdaki küçük pencereden içeriye baktım. Tek değildi. Chaeryeong ve Jisu'da vardı. İkili sigara içerken Ryujin'i bekliyor olmalıydı. Bu üclününn buradaki işi neydi?

Sırtıma dokunulan el ile korkarak geriye sıçradım. Bana dokunan kişiye baktığımda gözlerim kocaman açıldı. Lanet olsun....

Yeni bölümmm

Bu bölüm daha iyiydi sankiii

Oy vermeyi unutmayınnnn 🫶🫶

love me // ryejiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin