5. Bölüm: ''İzin ver yangınlarını söndüreyim...''

32 5 0
                                    

Gözlerim kapalı, sadece ambulans seslerini duyuyordum. Gözlerimi açtığımda etrafa göz gezindirdim, hastanedeydim. Yanıma doğru gelen kız hemşire gelirken ''iyi misiniz?'' dedi. Her ne kadar cevaplamakta güçlük çeksem de ''iyiyim'' diyebildim. Hemen ardından ''annem nerede?'' dedim. Başını öne eğdi. ''Maalesef annenizi kaybettik...'' İşte o cümleyi duyunca renksiz hayatım daha da soldu. Hayatım renksizdi ama annem yine de ufakta olsa renk katardı. Şimdi o da yok. ''Ne?!'' Gözlerimden akan yaşlar üstüme ötülen beyaz yorgana damla damla düşmeye başladı. Hemşire elindeki hapları bana uzattı. ''Annem öldü ve siz bana hap veriyorsunuz, dalga geçmeyin benimle!'' annem öldü, hüznümü yaşamak istiyorum ama hap vererek sakinleştirmeye çalışıyorlar. Sakinleştirici verip mutlu olacağımı mı düşünüyorlar? ''sakin olun Cansu hanım sadece sakinleşmeniz için vermek istedim isterseniz çıkışınızı sağlayabiliriz'' kafamı sallayarak ''lütfen'' dedim.

Hastaneden taburcu olup dışarı çıktım. Eve doğru yürürken içimden 'acaba kafamı yerlere vurmak beni rahatlatır mı?' diye düşünmeye başladım.

3 GÜN SONRA

Ağlamaktan gözümde yaş kalmamıştı. Elimi komodinin üzerindeki telefonuma uzattım. Telefonda 183 mesaj 68 cevapsız arama vardı. Ayağa kalktım ve kendime bir fincan kahve yaptım. Balkona çıktım ve mesajlara girdim. Bütün mesajlar arkadaş grubumuzdandı.

''Cansu neden mesaj atmıyorsun?''

''Cansu iyi misin?''

''Cansu mesajlarımıza bak lütfen!''

''Cansu bir şey mi oldu?''

Bunun gibi bir sürü mesaj vardı. Ben mesajlarda gezinirken bildirim sesi geldi. Bir mesaj gelmişti. Mesaja girdim. Mesajı atan Burak'tı. ''Cansu mesajlara girmişsin şuan aktifsin 3 gündür mesajlarımıza bakmadın?'' Aktif olmamı beklermiş gibi o an mesaj atması beni şaşırtmıştı. Bir süre mesaj ile bakıştım. Ardından bir mesaj daha geldi. ''Cansu mesajımı okudun ama hala cevap vermedin. Orada bir şey mi oluyor? iyi misin?'' cevap olarak ''iyiyim'' evet onlar 3 gün boyunca destan yazışlar ama benim verdiğim cevap sadece 1 kelime idi.

''Sonunda cevap vermek aklına geldi, peki ne oldu 3 gündür okula da gelmedin mesajlarımıza da bakmadın?'' Ne diyecektim? annem bir pislik tarafından öldürüldü falan mı? Harbi pislik derken ona ne yaptılar? tutuklandı mı? yoksa kaçtı mı? Fincanda kanal son yudum kahvemi içtim ve dışarı çıktım.

Planım hastanede benimle ilgilenen hemşireye o pisliğe ne yapıldığını sormaktı. Hemen bir otobüse bindim. Otobüste boş bir koltuğa oturduğum an Burak'ın mesajına cevap vermediğim gelmişti. Hemen çantamdan telefonu mu çıkardım ve ''Hastalandım bu yüzden telefona da bakamadım'' yazdım. Evet bu bir yalandı. Başımı cama çevirdim ve dışarıyı izledim. Hastanenin önündeki durakta otobüs durdu. Ben de kapıya doğru yöneldim. Bir anda karşıma çıkan birisine takılarak dizlerimin üstüne düştüm. ''Dikkat eder misiniz!?''

''İyi misin?'' ses çok tanıdık gelmişti. Kafamı kaldırdım ve gözlerim Burak'ın gözleri ile buluştu.

''Özür dilerim seni görmedim'' Takıldığım kişi Burak mıydı? peki onun burada ne işi vardı ki?

''sorun değil'' dedim ve ayağa kalktım. Otobüsten indim ve durağın koltuğuna oturdum. Burak yanımdaki koltuğa oturdu.

''Senin burada ne işin var?''

'' Benim burada bir işim yok ben sana geldim''

Yüzüne anlam vermeyerek baktım. Ne demek istediğine dair en ufak fikrim yoktu.

''Ne demek istiyorsun? benim burada olduğumu nerden biliyorsun?''

'' Mesajda hasta olduğundan bahsetmiştin. Bende buralardaki tüm hastanelerde senin kaydını aradım ve bu hastaneden yeni taburcu olduğunu öğrendim'' Gerçekten beni bulmak için tüm hastanelere bakmış mıydı? Beni neden aradı ki?

''Niye bu kadar uğraştın ki?'' Yutkundu. Dudaklarını araladı.

''Çünkü ben-'' Şaşkın bir yüz ile ona baktım. Cümlesini tamamlamasını bekledim.

''Yani arkadaşız ve başına bir şey gelmesini istemem'' Açıkçası bunu duyunca rahatladım. Aklıma bambaşka cümleler gelmişti. ''T-teşekkür ederim'' Ufak bir sırıtış ile yüzüme bakarak.

''Bu arada attığın mesaja inanmadım. Haberin olsun, ama bana ne olduysa her şeyi anlatabilirsin her zaman dinlerim'' Ona attığım yalan mesajdan bahsetmişti. Benimle bu kadar ilgilenmesi benim pek alışkın olduğum bir durum değildi. Annem bile bana bu kadar ilgi göstermiyordu ,gösteremiyordu diyelim. Yüzüne utangaç bir şekilde baktım.

''Hatta beni geçiştirdin değil mi?'' Üzülmüşe benziyordu. Acaba ona her şeyi anlatsam bana inanır mıydı? veya dinler miydi? yaşadıklarım sahte bir çiçeğin büyümesi kadar inanılacak gibi değil.

''Cansu? bedenin burada ama ruhun değil belli ki. Hatta belki içinde yangınlar yanıyor, depremler oluyor ama izin ver yangınlarını söndüreyim, seni enkazın altından kurtarayım'' Kurduğu her cümle bu kadar rahatlatıcı olamazdı. Bir kişinin beni bu kadar iyi anlaması beni oldukça şaşırtmıştı. İçimde yangınlar hatta depremler olduğunu nasıl anladı?

'' Yaşadıklarımı sana anlatarak senin vaktini almak istemiyorum Burak''

''Cansu yaşadıklarını anlatman benim vaktimi alman demek değil. Hatta emin ol vaktimi iyi geçirmeme yardım etmiş olacaksın'' Kafamı salladım ve ayağa kalktım. Beraber bir Cafe'ye gittik. Bir masaya oturduk.

''Evet, istediğin yerlerden başlayabilirsin Cansu ve lütfen bana güven'' Zaten kurduğu tüm cümleler ona güvenmemi sağlamıştı. Derin bir nefes alıp verdim.

''Benim ilk öğrendiğim kelime her çocuk gibi baba veya anne değil Burak. Benim ilk öğrendiğim kelime hatta cümle 'seni öldürürüm' oldu. Çocuklar her gün öğle uykusuna yatar ya işte ben sabah uykusu, öğle uykusu, akşam uykusu annem beni her zaman uyuturdu yani en azından öyle zannederdi. Babam... annemi her zaman döverdi. Annem beni hep bu yüzden uyuturdu. Babamın onu döveceği zamanlar da beni uyutup bu anları görmemi engellerdi. Ama bir şeyi unutuyordu. Babamın anneme bağırışları ve annemin can çekişlerinin sesi hep uyumamı engelledi.'' Burak tüm bu anlattıklarımı ağızı açık bir şekilde dinliyordu. Eminim hiç böyle şeyler beklememişti.

''Sana bir mesaj atmıştım. Hasta oldum diye aslında o bir yalandı. 3 gün boyunca okula gelmememin, mesajlarınıza bakamama sebebim... babamın annemi öldürmesiydi. Bir gün annem ile dışarıdaydık. Annemi Defne ile tanıştırmıştım o gün eve gittiğimizde babam annemi tek bir kurşun ile elimden aldı. Hayatımdaki tek neşem gitti bu hayattan...'' Burak hala ağızı açık bir şekilde beni dinliyordu. Yanımıza gelen garson ''bir şey ister misiniz?'' Burak ile aynı anda. Ben ''Sağ olun'' o ise ''iki su lütfen''

Garson suları getirdiğinde Burak suyundan bir yudum aldı. ''Tamam, yaşadıkların gerçekten kötü. Ama şunu bilmeni istiyorum Cansu. Her zaman seni dinlerim sonuçta arkadaşız. Arkadaşlar birbirini her zaman dinler öyle değil mi?'' Kafamı salladım. ''Burak, gerçekten verdiğin güven için beni dinlediğin için çok sağ ol ve en önemlisi beni anladığın için çok teşekkürler''

''Bir şey değil Cansu dediğim gibi arkadaşlar her zaman birbirini dinler''

Burak'ın herkesten farkı, diğer kişiler birinin içindeki yangını bilmeden içine odun atarken Burak o yangını fark edip onu söndürmek için su döken birisi. Ona her şeyi anlatmam beni rahatlatacağını söyledi, ve öyle oldu. Beni rahatlatan anlatmak değildi Burak'tı. Onunla tanıştığımdan beri bana verdiği güven benim yıllardır aradığım şeydi. Ona ne kadar teşekkür etsem azdı. Ona büyük bir teşekkür borçlu olduğumu biliyordum. Belki onun yaptığı gibi bende onun yangınlarını söndürürüm, ama tek bildiğim şey ona büyük bir teşekkür borçlu olmamdı.



Tek Bir KurşunOnde histórias criam vida. Descubra agora